Hatırladığım kadarıyla dört mahallede fırın ekmeği yapıyorlardı. Çayyurt, Bezirci, Porsuk ve Çavuşbaşı… Gerçi diğer mahallelerde de fırın ekmeği yapan aileler vardır mutlaka. Çayyurt’un fırın sahibi Muhtar Hamdi Özöktem, Bezirci’nin toto Müzeyyen Karabulut. Porsuk’un sahibi Amerikan Ali’nin annesi Hatice abla.

 

Diğerlerinin yerini biliyorum ama şimdi hatırlamıyorum.

 

O zamanlar fırın sahipleri para almaz ekmek pişirenler odunlarını, fırın küreklerini getirir fırın sahiplerine ücret ödemezlerdi. Ne pişirdiyse kıkırdaklı çörek, kete ve fırın ekmeğinden az miktarda da olsa fırın sahiplerine verirlerdi. Ekmekler gecgerelerle evlere taşınırdı.

 

O güzelim ve lezzetli ekmekler evlerin mutfaklarında veya oturulmayan odaların tavanına ipler çekilerek kurutulurdu. Yaklaşık iki ay o ekmekleri sofralarından eksik etmezlerdi.

 

Önce o ekmekleri incecikten sular mantiz veya kuzineli sobalarda ısıtır ve sofra bezine sararlardı. Bu işlem o zamanların buzdolabı, derin dondurucusu gibi bir şeydi.

 

Neyse.

 

Diyeceğim şu ki şimdilerde unlu mamüller diye bi sektör var. Bu sektör; savurganlığı ve israfı çoğaltan bir sektör bence.

 

Sofralarımızı çöpe göndermeyelim, yiyeceklerimizi yeterli bir şekilde tüketip israfı önleyelim. Ekmeğimizin bir tikesini bile heba etmeyelim.

 

Ekmeğe zam geldiğinde yakınmayalım, yiyeceklerimizin fiyat artışını önlemek için israftan kaçınmalıyız.

 

Bereketli sofralar için hep birlikte tasarruf…