VE YERYÜZÜ GERÇEĞİ 2
Allah ın rahmeti, bereketi; Allahın kitabı ve resulün sünnetine kayıtsız ve şartsız şeksiz ve şüpesiz tabi olanların üzerine olsun. yine Allahın selamı tüm hidayete tabi olanların üzerine olsun.
Allah kuluna kafi (yeterli) değil mi, seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık onun için (doğru) yol gösterici yoktur.
Allah kimi de hidayete (doğru yola) eriştirirse artık onun için bir saptırıcı yoktur. Allah Aziz (üstün ve güçlü olan) intikam sahibi değil midir? (39-Zümer36- 37)
"Rabbim, benim göğsümü aç (genişlik ver)." Bana işimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz. Ki sözümü anlasınlar. (20-Tâ-Hâ 25…28)
ONURLANDIRILMIŞ VARLIK İNSAN: "İnsanlığın yaradılış kıssasından öğrendiğimiz bir başka gerçek de şudur: Eşsiz bir varlık olan insan canlılar aleminde onurlandırılmış bir varlıktır. Kendisine verilen görev gerçekten çok büyüktür. İçinde hareket ettiği alanlar ve ufuklar çok geniştir. Tek Allah'a kulluğunun sınırları içinde kendileriyle ilişki kurduğu alemler çeşitlidir.
Her şeyde Kur'an'ın bütün ayetlerinden yola çıkarak diğer varlıklardan bağımsız olarak yaratıldığını kesin demesek de en azından bu şekilde yaratıldığını tercih ettiğimiz bu eşsiz varlıklı insanın doğuşu ilân edildi. Evet bu doğuşu evrensel bir toplantıda açıklandı... Bu doğuşun tanıkları melekler olmuştu. Onun doğuşunu melekler içinde ve bütün varlıkların huzurunda yüce ve ulu olan Allah ilân etmiştir. Bakara suresinde yer alan bir ayette belirtildiğine göre yüce Allah onu yarattığı andan itibaren O'nun yeryüzünde halife olacağını da açıklamıştır. O'nun cennetteki ilk sınavı bu halifelik görevine hazırlık niteliğindeydi. Hatta değişik surelerde yer alan Kur'an ayetleri yüce Allah'ın yalnız yeryüzüne değil, bu evrenin tümünü bu halifelik görevini yerine getirmesi için onun hizmetine, göklerdeki ve yerdeki her şeyi onun emrine verdiğini ilân etmektedirler.
Burada yaratıcısı tarafından insana verilen görevin büyüklüğü de ortaya çıkmaktadır. Çünkü ne kadar küçük olursa olsun bir gezegenin bayındır bir hale getirilmesi ve Allah'ın halifeliğinin orada egemen kılınması gerçekten çok büyük bir iştir'.
Yine kıssadan ve Kur'an-ı Kerim'in diğer ayetlerinden anlaşılıyor ki, insan yalnız yeryüzünde değil, bütün bir evrenin içinde eşsiz bir yaratıktır. Meleklerden, cinlerden ve Allah dışında hiç kimsenin kendisinden haberdar olmadığı varlıklardan oluşan diğer yaratıkların kendilerine has görevleri vardır. Sonra bunlar aynı zamanda yapacakları bu fonksiyonlara uygun düşecek karakterlere sahip olarak yaratılmışlardır. Bunların içinde yalnız insan kendisine has özellikleri ve bu fonksiyonuyla eşsiz bir yaratık olmuştur. Yüce Allah'ın şu sözü insanın bu özelliğini ifade etmektedir. "Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk, onu yüklenmekten kaçındılar, ondan korktular; Onu insan yüklendi; çünkü O, çok zalim, çok cahildir. (Ahzap-72) Demek ki, insan evrenin tümünde bu özellikleri açısından eşsizdir. Onun özellikleri arasında zulüm ve cahillik de vardır! Bunların yanında tam özgür olmasa da bir seçme özgürlüğü vardır. İleri seviyede bilgi edinme yeteneğine sahiptir. Kişisel bir iradesi vardır. Zulüm ve cahilliğe ne kadar gücü yetiyorsa, adalet ve ilme de gücü o kadar yeter. İnsanın bu iki yönlü karakteri de aslında onu diğer varlıklar arasında eşsiz bir konuma getirmektedir.
Bunların hepsi, evrenin korkunç büyüklükteki varlıkların hacimleriyle karşılaştırıldığında küçücük bir hacme sahip bulunan bu dünya üzerinde insana o tür bakış açılarını reddetmektedirler. Çünkü hacim her şey demek değildir. Bilme yeteneğine sahip olan akıl, Allah'a kulluğun sınırları dahilinde gerçekleşen bağımsız hareket etme yeteneğine sahip olan irade, kişisel tercih ve seçme yeteneği gibi özellikler.
Gerek bu kıssada ve gerekse Kur'an'ın diğer bütün ayetlerinde bu insan denen varlığa verilen önem, sadece bu yeryüzündeki halifelik görevini eşsiz özellikleri sayesinde yerine getirmesiyle sınırlı değildir. Biz insana verilen bu önemin tablosunu insanın içinde hareket ettiği alanları, ufukları ve kendisiyle ilişki halinde bulunan bu alemleri düşünerek tamamlayabiliriz.
"İnsan yüce ve ulu olan Rabbiyle doğrudan bir ilişki içindedir! O'nu kendi eliyle yaratan, kendi sözleriyle meleklerin ve bütün varlıkların içinde doğuşunu ilân eden Allah'tır. Sakıncalı görülen ağaç dışında her şeyi yemesini serbest kılarak cennete gönderen de O'dur. Sonra kendi isteğiyle O'na yeryüzünün halifeliğini veren ve Bakara suresindeki . ayette de belirtildiği gibi bilginin temelini öğreten O'dur. "Allah Adem'e bütün isimleri öğretti." Bu isim öğretme, bizim tercihimize göre, kendilerine isim verilen eşyayı ve manayı sözcükler ve isimlerle sembolleştirme yeteneğidir. Daha önce Bakara suresinin ilgili ayetini açıklarken belirttiğimiz gibi, bu yetenek bilginin yaygınlaştırılmasına ve insan cinsinin tümüne genelleştirilmesine imkân sağlayan temel kuraldır. Yine yüce Allah hem cennette hem de cennetten sonra insana öğütlerde bulundu. İnsanlığı diğer varlıklar arasında eşsiz hale getirecek özel yeteneklerle donattı. Onların arasından kendilerine peygamberler gönderdi. Onun tevbesini kabul edeceğine ve hatalarını bağışlayacağına söz vermek suretiyle merhametle muamele etti. Bütün evrende eşsiz bir varlık olan insana Allah'ın verdiği nimetler saymakla bitmez.
"İnsan, melekler alemi ile de ilişki halindedir." Yüce Allah, meleklerin, ona secde etmelerini istemiştir. Meleklerden bazılarını insana muhafız tayin etmiştir. Yine meleklerin bazılarını peygambere vahyini ulaştırması için vasıta kılmıştır. Ayrıca "Rabbimiz Allah'tır" deyip doğru yola girenlere melekleri gönderir. Onlar müminlerin direnmelerini sağlamaya çalışırlar ve onlara müjde verirler. Allah yolunda savaşanlara da melekleri gönderir, kendilerine yardım edip müjdeler versin diye. Öte yandan bu melekleri kâfirlerin üzerine salar. Kâfirleri öldürürler, azab ve horlamayla onların canlarını alırlar... Hem dünyada hem de ahirette insanlar ile melekler arasında birçok ilişkiler vardır.
"İnsanların cinlerle de ilişkisi vardır:" Cinlerin iyileri ile de şeytanları ile de. Az önce insan ile şeytan arasındaki ilk savaşın tasvirine tanık olmuştuk. Bu savaş belirlenmiş günün vakti gelinceye kadar sürecektir. İnsanın, cinlerin iyileriyle ilişkisi de Kur'an'ın başka ayetlerinde belirtilmiştir. Hz. Süleyman'ın -selâm üzerine olsun- kıssasında açıkça görüldüğü gibi, cinlerin, insanların emrine girişi de değişmez bir realitedir.
"İnsan aynı zamanda bu maddi evrenle de ilişki içindedir." Özellikle yeryüzü, gezegenler ve yakın olan yıldızlarla ilgisi vardır. İnsan bunlarla, Allah'ın yeryüzündeki halifesi olarak ilişkiye geçer. Bu yeryüzünün güçleri, enerjileri, rızıkları ve yeraltı kaynakları onun hizmetine verilmiştir. Yeryüzünün bazı sırlarını açacak Allah vergisi yetenekleri vardır. Yeryüzünün bazı yasalarını öğrenebilir. Bu yasaları öğrenmesi, bu büyük görevini yerine getirmesine yardım eder. İşte insan kendisine sağlanan bütün bu imkânlar içerisinde bütün canlılarla ilişkisini sürdürür... Son olarak insan yapısının ve yeteneklerinin çift yönlü olmaları nedeniyle bizzat kendisinden de çok uzakta bulunan geniş boyutlu bir sahada hareket eder! En yüksek göklere çıkar, meleklerin derecelerini geride bırakır. Yeter ki, samimi bir biçimde Allah'a kulluk yapsın ve sonuna kadar bu yolda ilerlesin. Hayvanî duygularını ilâh edindiğinde "İnsanî özelliklerinden" soyutlandığında ve hayvanlara yaraşan bir çamurun içinde debelendiğinde ise hayvanların düzeyinden de daha aşağı bir konuma düşer. Bu iki kutup arasındaki mesafe somut dünyadaki gökler ile yer arasındaki mesafeden daha büyüktür ve daha uzun bir mesafedir!
Bu kıssanın ve diğer Kur'an ayetlerinin de işaret ettiği gibi bu özelliklerin hepsi insandan başka varlığa verilmemiştir.
Her şeyin en doğrusunu bilen yalnızca Allah’tır.