VE YERYÜZÜ GERÇEĞİ 1
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM
Allah ın rahmeti, bereketi; Allahın kitabı ve resulün sünnetine kayıtsız ve şartsız şeksiz ve şüpesiz tabi olanların üzerine olsun. yine Allahın selamı tüm hidayete tabi olanların üzerine olsun.
Allah kuluna kafi (yeterli) değil mi, seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık onun için (doğru) yol gösterici yoktur.
Allah kimi de hidayete (doğru yola) eriştirirse artık onun için bir saptırıcı yoktur. Allah Aziz (üstün ve güçlü olan) intikam sahibi değil midir? (39-Zümer36- 37)
"Rabbim, benim göğsümü aç (genişlik ver)." Bana işimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz. Ki sözümü anlasınlar. (20-Tâ-Hâ 25…28)
Bir önceki yazımız da görülüğü gibi birinci sınav sona ermiş olmaktadır. İnsanın belli başlı özellikleri böylece ortaya çıkmış bulunmakta, insan bu özellikleri tanımış ve bizzat tadına da bakmış hale gelmiştir. Gizli özelliklerine ilişkin bu uyarı ile halifelikle ilgili özelliğini takınmasına ve ona hazırlık yapmasına, düşmanı ile bundan böyle asla durmayacak olan savaşa girmesine zemin hazırlanmış olmaktadır.
HZ. ADEM, HZ. HAVVA VE ŞEYTAN ‘IN DÜN YAYA İNİŞİ:
(Allah) dedi ki "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır. Dedi ki "Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız." (7-A'’râf 24, 25)
Hepsi birlikte Bu yeryüzüne indiler. Fakat onlar nerede idiler? O cennet nerede idi? Bu konular bizde kendisine ilişkin hïçbir haber bulunmayan gayb meseleleridir. Tek başına gayb anahtarını katında bulunduran Allah'ın bize bildirdiğinin dışında bu konularda bir şey diyemeyiz. Vahyin kesilişinden sonra bu gaybı öğrenmeye ilişkin çabaların tamamı boşa kürek sallamaktan başka bir anlam ifade edemez. Bu konulardaki bütün yalanlamalar da aynı şekilde insanların bugünkü alışkanlıklarına dayanmaktadır. İnsanların zannı "bilgileri/bilimleri" ise, şımarıklıktan başka bir şey değildir. Çünkü bu "bilim" elinde hiçbir vasıta ve araç yok iken bu gayb konularına girmeye çalışırken haddini ve sahasını aşmış olur. Gaybın tamamını inkâr ederken tamamen şımarmış olur. Çünkü gayb, bu bilimi her yönden kuşatmış bulunmaktadır. Bilimin alanına giren "madde"nin dahi bugün bilinmeyen kısmı, bilinen kısmından çok daha fazladır.
Hepsi birden yeryüzüne indiler. Adem ile eşi ve iblis ile soydaşları. Birbirleriyle mücadele etsinler, biri diğerine düşmanlık etsin diye indiler. İki yaratık ve iki karakter arasında savaş sürüp gitsin diye... Bu iki yaratıktan biri sırf kötülük için yaratılmış, diğeri hem iyiliğe hem de kötülüğe yönelebilecek çifte yetenekli kılınmıştır. Böylece sınav gerçekleşmiş ve Allah'ın takdiri yerini bulmuştur.
Hz. Adem'e ve nesline yeryüzünde yerleşmeleri orada barınmaları ve bir süreye kadar oradaki nimetlerden yararlanmaları takdir edilmişti. Orada yaşamaları, orada ölmeleri, sonra oradan çıkarılıp tekrar diriltilmeleri belirlenmişti... Bu süreçten sonra insanlar Rabblerine dönecekler, bu uzun yolculuklarının sonunda ya onun cennetine veya cehennemine varacaklardı.
Birinci yolculuk burada sona eriyor. Onu kimbilir kaç yolculuk izleyecek. İnsan bu yolculuk boyunca Rabbine sığındığı müddetçe galip gelecek, düşmanı ile dost olduğu sürece de sürekli mağlûb olacaktır.
Biz burada verilenleri birer hikâye olarak algılamamalıyız! Çünkü bunlar insanın gerçek özelliklerini ortaya koyan açıklamalardır. Bunlar insanın gerçek niteliğini, karakterini, yaradılışını, kendisini kuşatan dünyaları, hayatına hükmeden kaderi, yüce Allah'ın insan için razı olduğu yolu, kendisiyle karşılaşacağı sınavı ve kendisini bekleyen sonu ortaya koymaktadır. Bunların hepsi de "İslâm Düşüncesinin İlkelerini" belirlemede göz önünde bulundurulması gereken gerçeklerdir.
EVREN VE İNSAN ARASINDAKİ MUHTEŞEM UYUM: İnsanlığın yaratılışı kıssasından anladığımız gerçek daha önce belirttiğimiz gibi, evrenin yapısı ile insan denen varlığın yaradılışı arasında bir uyumun bulunduğu gerçeğidir. İnsanı ve evreni kuşatan ilâhi takdir, insanın bu yaradılışını tesadüfe bırakmamış, onu belirlenmiş bir takdir ile gerçekleştirmiştir. Ayrıca insan ile evren arasındaki uyumu değişmez bir ilke olarak koymuştur.
Biz, Allah'ın rahmeti ve hidayeti ile, bu muhteşem evrene baktığımızda Yalnızca bu evrenin yaratıcısı olan Allah'a saygı duyuyor ve ondan korkuyoruz. O'nun yaratmasında apaçık olarak ortaya çıkan ululuğunu ve güzelliğini idrak ediyoruz. Yüce Allah'ın yarattığı bu dost evrende tam bir güven ve yakınlık hissediyoruz kendimize, Cenab-ı Allah bizi bu evrende tam bir uygunluk ve ahenk içinde yaratmıştır... Evet Evren'in dehşet verici büyüklüğü ve çok dakik ve ince hesapları bizi ürpertiyor. Fakat biz buna rağmen korkuya ve dehşete kapılmıyoruz. Kaybolmuşluk duygusuna ve her an yok olma beklentisine kapılmıyoruz. Çünkü bizim de O'nun da Rabbi Allah'tır... Evrenle ilişkilerimizi sevgi, kolaylık, dostluk ve güven ilkesine göre düzenliyoruz. Rızıklarımızı, gıda maddelerimizi, geçim kaynaklarımızı ve mallarımızı evrende bulmaya çalışıyoruz... Ve Allah'ın şükreden kullar arasına girmeyi umuyoruz:
Size yeryüzünde yurt sağladık, orada size çeşitlï geçim kaynakları bağışladık. Ne kadar az şükrediyorsunuz. (7-araf-10)
Her şeyin en doğrusunu bilen yalnızca Allah’tır.
SELAM VE SEVGİLERLE