Her insan sevinir, mutlu olur, bundan da büyük haz duyar. Ancak üzülünce aşırı bir eleme gark olmamız nasıl yanlışsa mutlu olduğumuzda kahkahaya kapılmamız, kendimizi kaybetmemiz o kadar yanlıştır. Bu tür davranışlar itidal üzere olmamıza engel olur. “Hikmet ehli Müslüman aşırılıktan sakınmalıdır.” diye buyurur Hazret-i Ali Efendimiz; “Müminin tebessümü yüzünde, hüznü kalbindedir.” der. Abdülkadir Geylani Hazretleri ise; “Mümin insanlara karşı yüzüyle sevinçli olduğunu gösterir fakat kendi mahzundur”… diye bizlere Müslümanın nasıl olacağını anlatır.

Hazret-i Aişe Annemizden rivayetle Peygamber Efendimiz hiçbir zaman küçük dili görünecek şekilde gülmemiştir. (Buhari Edeb 68); ancak ashabına karşı hiç asık suratlı olmamış, tebessüm üzere olmuştur. (Tirmizi Kıyamet, 34-2472.)

Koca yunus;

“Onlar cihana geldiler,

Hep gittiler kalmadılar,

Ağladılar gülmediler,

Sen de ağla gülme gönül.” diyor.

İletişimciler de bizlere güler yüzlü olmamızı tavsiye ediyor. İşinde muvaffak olmak isteyen, idareci yönetici konumunda olanlar, aslarınıza ve üslerinize karşı gülümseyin diyor. Atalarımız esnaf olacaklara; “Güler yüzlü olmayan dükkân açmasın.” diye söylüyor.

İş yerine giren bir yöneticimiz bize gülümseyince, bizler çalışma arkadaşlarımıza karşı güler yüzle selam verince günümüzün ne kadar güzel geçtiğini fark ediyoruz.

Güler yüzlü olabilmek kadar ağlayabilmek de önemlidir.

İslam büyükleri gözümüzün ağlamasını tavsiye ediyorlar. “Hâline ağla, ağlayamıyorsan niye ağlayamıyorum diye ağla.” buyuruyorlar.

Molla Cami kitabında buyuruyor ki; “Sevdiğinden ayrılacağın vakit, gözlerinin birinden yaş pınarları dökülürken, diğer gözü kalbinin ateşinden kuru kaldı. Sevgili için ağlamayan gözü ne yapayım diye, ıslanmayan gözünü bağladı.”

Tabiinin büyüklerinden Sabit bin Eslem Benani Hazretlerinin, bir ara gözleri rahatsızlandı. Bir tabibe gitti, tabip de baktı ve ona dedi ki; “Bir hususa dikkat edersen gözlerin iyi olur.” Hazret sordu; “O nedir ki?” Doktor, “Ağlamayacaksın.” Hazreti Sabit “Ağlamayan gözde hayır yoktur.” dedi.

Küçükken tiyatrosunu ve sinema filmini izlediğim Necip Fazıl Kısakürek filminde bir cümle aklımdan hiç çıkmıyor. Mahkûm Reis Bey’e; “Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz” diye cevap veriyordu. Reis Bey yaşadığı tecrübelerle, geçirdiği süreçler sonunda ağlamayı öğreniyordu, ağlayarak anlamayı tecrübe ediyordu. Gözünden yaşlar dökülerek, merhamet pınarını tıkayan çerçöpler, gözyaşıyla süpürülüp temizleniyor, temizlendikçe, hisleri belirginleşiyordu.