İnsan olarak zor durumlarla karşılaşırız. Bazen bir haksızlığa uğrarız, karşımızdakiler çok güçlüdür, sadece dilimizle buğzedebiliriz. Ekonomik darlığa düşeriz, hâlimizi Allahımızdan başkasına açamayız. İmtihanlar bizler içindir. Dünyevi isteklerimize bile kolay ulaşamıyoruz, bir meslek sahibi olmak için ustanın yanında çırak oluyoruz. Dünya denilen değirmende çocukluktan yetişkinliğe kadar elimiz ekmek tutabilsin diye saçlarımızı ağartıyoruz. Görevde yükselmek istesek bile bir imtihana girmek gerekiyor. Peki ya çok arzuladığımız Cennet-i âlâya kolay kavuşacağımızı mı sanıyoruz. O yüzden ibadetlerimizi yaptıktan sonra biz engelliler için iki şeyin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlar, sabır ve şükür. Mutlaka dünyada eziyetler olacaktır. İyi ki bizi yaratan bir Rabbimiz var. Kulların insafına bırakılsaydık sokağa bile çıkamazdık. Yüreğimizin sesini duyan Yaratıcımızın olduğunu unutmamalıyız.

Yaşlı bir dede, her gün mahallede bir çocuğun yalın ayak, plastik topla futbol oynadığını görüyordu. Bir gün çocuğa yeni bir ayakkabı alır ve onun yanına giderek onaşöyle der:

- Al şu ayakkabıları giy yavrum, bunlar senindir. Çocuk sevinçten çığlık atar ve hemen ayakkabıları giyer, sonra da aksakallı dedeye der ki:

- Sen Allah mısın?

Yaşlı adamın eli ayağı titrer, dudaklarını dişleyerek çocuğa der ki: -haşa oğlum hiç olur mu öyle şey! Çocuk der ki: - Öyleyse Allahın dostusun. Çünkü ben tek Allah’a söylemiştim ayakkabımın olmadığını.

Yaratıcımız isteklerimizi dostları eliyle de bize sunabiliyor. Hatta tanımadığımız, ummadığımız kişiler tarafından sıkıntılarımızın çözüldüğünü görünce hayret ediyoruz. Bugüne kadar birçok güzel insanlarla karşılaştım. Annemin ve sevdiklerimin duasıyla okuduğum yatılı okullardan çektiğim sıkıntılara dayanma gücü buldum. Çevremde yaşadığım hadiselere ve ibretli olaylara bakarak kendime dersler çıkarmaya çalıştım. Engel saydığım görme probleminin inşallah Rabbime ulaşmamda bir araç olduğunu bildim ve şükrettim.

Peygamber Efendimiz hadisinde buyuruyor: “Kara gecede kara taş üzerindeki kara karıncanın ayak sesini duyan bir Yaratıcımız var.” Biz de deriz k, “O zaman gama, kedere ne gerek var!

Laf karıncadan açılınca aklıma Âşık Noksanî’nin şiiri geldi:

“Hakkın toprağında mülküm var deme,

Dam ile harmanda hakkım var deme,

Güçlüyüm, kuvvetliyim mevkim var deme,

Adamı sırt üstü yere vuran var,

Kara karıncayı gece gören var”.