Vaktiyle Gaziantep'de meczûbândan YUH BABA diye anılan bir eskici varmış.

Bu zât, dükkanının önünden bir cenâze geçerken ölenin kim olduğunu sorar, ismi söylenince de, eğer ölen sâlih bir müslümân ve kâmil bir mü'min ise yüksek sesle :

- "Mevlâ rahmet eyleye!...Menzili mübârek ola!.." diye uğurlarmış... Eğer ölen kişi kötülükleriyle nâm salmış, âsî ve günâhkâr biriyse veya dindar göründüğü halde, gizli gizli günâh işleyen bir riyâkâr ise, yine yüksek sesle :

- "Yuh onun ervâhına!.." diye uğurlarmış...Bu yüzden de asıl adı unutulmuş ve lakabı YUH BABA olarak kalmış...

Birgün şehrin ileri gelenlerinden birisi vefât etmiş...Cenâze kalabalık bir cemaatle Yuh Baba'nın dükkânının önünden geçerken, Hazret âdeti olduğu üzere, yine ölenin kim olduğunu sormuş ve kim olduğunu öğrenince de korkunç bir na'ra atarak :

- "Yuuuh onun ervâhına!.." diye haykırmış...

Cenâze sâhipleri fenâ halde sinirlenip Hazret'in üstüne yürümüşler fakat cemâatden Yuh Baba'yı tanıyan akıllı uslu kimseler araya girmiş ve O''nun bir meczûb olduğunu, sözlerine aldırış edilmemesi gerektiğini. söyleyerek ortalığı yatıştırmışlar.

Fakat ölen adamın küçük oğlu kendi kendine ahdetmiş ve :

- "Şu eskicinin geberdiğini duyunca ben de onun tabutunun arkasından bir yuh çeker ve babamın intikâmını alırım" diye içinden geçirmiş...

Her fânî gibi Yuh Baba da bir gün Hakk'a yürümüş... Cenâzesini kabre götürürlerken, vaktiyle babasının cenâzesinde Yuh Baba'ya kinlenerek intikam almağa ahdeden delikanlı ortaya çıkıp, bütün gücüyle :

- "Yuh onun ervâhına!.." diye bağırmış...

Herkes kim bu bağıran diye bakarken birdenbire tabutun kapağı kalkmış ve tabutun içinde doğrulan YUH BABA delikanlıya hitâben şöyle demiş :

- "Huzûr-ı Hakk'a baban gibi gidiyorsam, yuh olsun benim ervâhıma! Ama ben senin baban gibi gitmiyorum..

Yuh sizin ervâhınıza!..."