Olumsuz düşünen, sürekli olumsuz konuşan insanlara kulağımızı kapamak gerekiyor. Kimseyi duymayın, kafanızın estiğine göre davranın, uyarılardan, deneyimlerden yararlanmayın demiyorum. Tabii başkalarının hayat tecrübeleri bize de rehberlik edebilir. Ama sürekli dışarıdan gelen olumsuz yorumlara odaklanınca başarmak zorlaşıyor.

       Bilhassa engelli aileleri “yapamazsın” kelimesini çok sık kullanıyor. Evladı sokaklara tek başına çıkmak istese, eline bastonu alsa tedirginlik hissediyor. “Biz sana güveniyoruz fakat dışarıya güvenmiyoruz.” cümlesi yaşadıkları kaygıya kalkan oluyor. Bu hafta bir hikâye okudum çok hoşuma gitti, sizlerle de paylaşmak istiyorum.

      İki çocuk bütün sabahı donmuş bir göl üzerinde kayarak geçirdi. Ama sonra aniden buz kırıldı ve çocuklardan biri suya düştü. Akım onu birkaç metre uzağa çekti, çocuk bir buz tabakasının altında kalmıştı. Onu kurtarmanın tek yolu, o buz tabakasını kırmaktı. Arkadaşı yardım istemek için bağırmaya başladı. Kimsenin gelmediğini görünce hızlıca bir kaya aradı ve olabildiğince sert bir şekilde buza vurmaya başladı. Bir delik açana kadar tekrar tekrar vurdu, sonra kolunu suya soktu, arkadaşını tutup dışarı çekti. Birkaç dakika sonra, çocuğun bağırışlarını duyan komşular sayesinde itfaiyeciler geldi. Çocuk olanları anlatınca, küçücük bir çocuğun böylesi kalın bir buz tabakasını kırabilmesine şaştılar.


      “Küçücük elleriyle buzu kırmasının imkânı yok. Bu imkânsız, gücü yetmez. Bunu nasıl yaptı?” diye sordular birbirlerine.


       Yakınlarda yaşlı bir adam, konuştuklarını duyunca itfaiyecilerin yanına geldi.


       Yaşlı adam, “Çocuğun bunu nasıl yaptığını biliyorum” dedi.


       “Nasıl?” diye sordular şaşırarak.


       “Ona yapamayacağını söyleyecek kimse yoktu yanında.”

       Peki sağır kurbağa öyküsünü biliyor musunuz? Mutlaka bilirsiniz ama biz yine de hatırlatalım.

      “Kurbağalar bir gün yarış düzenlemiş. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış.

       Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek içi toplanmış ve yarış başlamış.

       Gerçekte seyirciler içinde hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş.

       Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: “Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!”

       Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar.

       İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş.  

       Seyirciler bağırmaya devam ediyorlarmış:

       “Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!”

      Sonunda bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayretle mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış.

       Diğerleri hayret içerisinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş; “Bu işi nasıl başardın?” diye

       O anda farkına varmışlar ki; kuleye çıkan kurbağa sağırmış.

       Bir öğretmenim “En büyük hırsızlıklardan biri hayal hırsızlığı” diye ifade etmişti. “Meşru dairede helal ve güzel isteklerle karşınıza gelenler olduğu anda ümitleri kırmayın, içinizde yapamayacağına dair bir düşünce olsa bile dilinize kilit vurun, denemesine fırsat verin. Sonunda üzülecek olsa bile karşınızda ki insanı seviyorsanız takip edin, yanında olun, elini bırakmayın, ama hayal kırıklığına uğratmayın.