Dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi

Rahmetli Mehmet Şevket Eygi Abi bir yazısında;

“Fransızca bir dergide okudum: “Genç yaşında ölen bir kişi, bir deniz kazasında boğulan gibidir. Yaşlı bir insanın ölümü, geminin limana vasıl olup rıhtıma bağlanması gibidir.”diye aktarmıştı. Ölüm genç de olsa yaşlıda olsa yakınlarını üzer. Ama şükür ki ölüm gibi bir nimet var. Ya ölüm olmasaydı? Kalpler katılaşır, nefisler firavunlaşırdı. Sık sık mezarlık ziyareti yapamasak dahergün belediyemizin vefat edenler sayfasına bakıyorum. O gün vefat eden bir gençle karşılaşırsam, derinden yaralanıyorum. Ülkemde ilmiyle amil bir ilim adamının Rabbine kavuştuğu haberini alırsam, yaşadığım toplumun hâline ah edip  üzülüyorum.”

Eyyüb es-sahtiyani Hazretleri; “Ehl-i sünnet âlimlerinden birinin vefat haberini aldığımda sanki bazı uzuvlarımı kaybetmiş gibi oluyorum” diye buyurmuşlardır.

Dünyanın geçiciliğinin ve faniliğinin farkındayız. Ancak, tul-i emel içinde bulunmaktan sakınamıyoruz.“Azrail Aleyhisselam’la kardeş gibi görüşen Yakup Aleyhisselam Azrail meleğine dedi ki; “Senden bir ricada bulunacağım, ecelim gelince bana haber ver”. Azrail Aleyhisselam tamam der ve sözleşirler. Aradan uzun yıllar geçer. Bir müddet sonra Hazret-i Azrail yine gelir, Hazreti Yakup sorar; “Ziyaretimemi geldin?” “Canını almaya geldim”. “Hani bana birkaç haberci gelecekti?” “Sana haberci gelmedimi? Saçların ağarmadımı? Vücudun zayıflamadı mı? Dimdik duran belin bükülmedimi?” diye yanıtlar. Hazret-i Ömer gibi hergün ölüm var diye bize hatırlatacak bir görevlimi bulundurmamız lazım yoksa. Sosyal medyalardan, çevremizden, hergün bir haberciyle karşılaşmıyormuyuz? Geçtiğimiz çarşamba sevdiğim, öğrencim, kardeşim Durukan’ın ölüm haberiyle sarsıldım. 2015 yılında tanımıştım kendisini. Öğrencim olarak derslerimizde bulunmaya başlamıştı, yardımseverdi ve ince düşüncesiyle kalbimizi fethetmişti. Yıllar geçtikçe dostluğumuz ilerlemiş, hayatında birbirimizin sırdaşı olmuştuk. Bütün engelli öğrencilerimle güzel dostluklar kurmayı başarmıştık. Durukan, iki kere böbrek nakli olmuş, üç kere kanser hastalığını yenmiş fakat dördüncü kez yakalandığı rahatsızlığı atlatamamıştı. Ankara ve İstanbul’daki tedavileri sonuçsuz kalınca, Malatya’da dostlar yardımıyla İnönü Üniversitesinde çareler aramış, sonunda tekrar Sivas’ta muayenelerine başlamıştı. 29 yaşında hayatının baharındaydı. Bizimle birlikte engelli faaliyetlerine katılır, “Hocam, sizinle beraber olunca bilgisayar başından ayrıldım, sosyalleştim, birlikte iki kere kanseri yendik” diyerek mutluluğunu ifade ediyordu. Ailemle tanıştırmış, kızım Zeynep’i ve sevdiklerimi gözü kapalı emanet edebildiğim insanlar arasına girmişti.

Hastalığında son haftalara kadar yanında olmuştum, ama cenazesinde bulunamadım. Ankara’dan dönemedim. Nasip meselesi. Seni Unutmayacağız Durukan.

Yazıyı okuyanlar Durukan için Fatiha okuyabilirmi?