İyi ki o yılları yaşamışız!” dediğimiz nice yıllar vardır gerimizde.

“İyi ki bazı insanları tanımış ve onlarla nice dostluklar edinmişiz!” de tüm bu dostluklar, arkadaşlıklar ve ilişkiler bizim aklımızı, ruhumuzu ve benliğimizi Kur'an'la yeniden formatlamımıza vesile olmuş.

Arayışlarımız hep sürmüş, gayret ve çabalarımız Alemlerin Rabbi olan Allah (cc) için olmuş, adanmışlıklarımız ve aidiyetlerimiz hep O(cc)’na olmuş.

İyi ki Kur'an'la tanışmış ve bilişmiş ve anlamı ile buluşmuşuz.

İyi ki Kur'an'sız bir hayatın hüsran olduğunun farkına varmışız!...

Peki, bizler Kur'an'la tanışmışız da ne olmuş?

"Ey İnsanlar! Allah'ın [yeniden diriltme] vaadi gerçektir: sakın, bu dünya hayatının sizi ayartmasına ve Allah hakkındaki [kendi] çarpık düşüncelerinizin sizi saptırmasına izin vermeyin!" Fatır Sur, 35/5 ayeti mucibince hiç bir aldatıcı gücün Allah adına hiç bir kimseyi aldatmaması gerektiğini öğrendik!..

Ve yine Kur'an'ın anlamı ile ilgili çalışmalar yaptıkta ne oldu?

Allah’la beraber başka bir ilâha yalvarıp yakarma olmayacağını, nihaî yargının yalnızca O’na ait olduğunu (Kasas Sur, 28/88), Resulün Allah (cc) katından bize gönderilmiş apaçık bir uyarıcı olduğunu (Zariyat Sur, 51/51) ve insanları ona buna değil sadece Rabbimize çağırmak gerektiğini öğrendik ve ilke edindik.

“Ey insan! Yaşıyorken, hem de Kur'ân çağında;
Çırpınıp duruyorsun, cehâlet batağında.
Kalbin katı... Gözün kör... Başın kibir dağında
Kur'ân sana gel diyor, bak bendedir adresin,
Ey eşref-i mahlûkat! .. Daha Kur'ân ne desin!..” Cengiz NUMANOĞLU

Elbette ki Kur'an çalışması yapıpta kafamızı kuma gömmek olamazdı.

"Doğu da Batı da Allah'ındır: Nereye dönerseniz dönün Allah'ın yönü orasıdır. Unutmayın ki Allah rahmet ve kudretinde sınırsızdır, her şeyi bilendir!" (Bakara Sur, 2/115) gibi muhteşem bir ayeti okuyup "Gerçek erdemlilik, yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmeniz ile ilgili değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, vahye ve Peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da- akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, (yardım) isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve arındırıcı [malî] yükümlülüğünü ifa eden kişidir; ve [gerçek erdem sahipleri] söz verdiklerinde sözlerini tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir: İşte onlardır sadakatlerini gösterenler ve işte onlardır Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar!" Bakara Sur, 2/177 ayetlerinin gereğini yapmamak olamazdı...

Kur'an'ı okuyup anlayıpta Kur'an'sızlığın sonunun hüsran olduğunun farkına varmamak mümkün olabilir mi?

"Nice topluluk var ki Rablerinin ve Elçilerinin emirlerine küstahça karşı çıkmışlardır! Bunun üzerine Biz tümünü çetin bir hesaba çektik ve görülmemiş bir azaba çarptırdık. Ve böylece onlar kendi yaptıklarının kötü meyvelerini tattılar; [bu dünyada,] yaptıklarının sonu yıkım oldu; [öteki dünyada ise] Allah onlar için [daha da] şiddetli bir azap hazırlamıştır!..." Talak Sur, 65/8-11

Elbette ki birey ve toplumların akılları, ruhları ve benlikleri Kur'ani bir bilinçle donatılmışsa hak batıla, aydınlık karanlığa, adalet zulme, iyilik kötülüğe, güzellik çirkinliğe, Habil Kabil'e, Harun Karun'a, Musa Fravun'a, İbrahim Nemrud'a, Tevhid şirke galebe çalacaktır!

Kur’an dışında hidayet arayanların dostu şeytan, nasipleri ise sapıklık ve hüsrandır. Dünya va ahiret mutluluğuna yatırım yapmak isteyenlerin mecburi adresleri ise Kur’an’dır.

Şair Cengiz Numanoğlu’nun şu sözleriyle kounuyu tamamlayalım isterseniz:

“Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
Ya KUR’ÂN, ya HÜSRÂN, üçüncüsü yok!”