“Ve ölüm sana erişinceye kadar Rabbine kulluk et!” Hicr Sur, 15/99

“Yalnızca Allah'a kulluk edin ve O'ndan başka hiçbir şeye asla ilahlık yakıştırmayın..!” Nisa Sur, 4/36

Kulluk etmek fiili ‘ibadet etmek’, ‘Kur’ani istikamete devam etmek’,‘candan müslüman olarak Allah’a teslim olmak’ şeklinde meallendirilmiştir.

Allah(cc) hiçbir şeyi boş, anlamsız ve amaçsız yaratmamıştır. Hele de en güzel kıvam da yarattığı insana akıl ve özgür irade vermiş, peygamber ve vahiy göndermiştir.

Öyleyse insanın sorumsuz, başıboş, gayesiz ve idealsiz bir varlık olması düşünebilir mi hiç?

Ne yaniinsanoğlu başıboş bırakılacağını mı sanıyor?” Kıyame Sur, 75/36

Zariyat Suresi. 56. Ayette “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmete değil) ancak bana kulluk etsinler diye yarattım! buyuran Rabbimiz görünür görünmez, bilinir bilinmez tüm iradeli varlıkları kendisine ibadet/kulluk etsinler diye yaratır da onları başıboş bırakır mı hiç? Elbette ki onlara belli bir sorumluluk yükleyecektir.

Böylesi bir sorumluluk yüklenen insan sormak ve sorgulamak zorundadır. İnsan gassalın elinde meyyit misali olamaz. Düşüncelerini eylemlerini bir mihenke vurmak zorundadır. Zira bilinçlerde ki milimetrik sapmalar düşüncelerde metrelerce sapmalara düşüncelerde ki metrelerce sapmalar da eylemler de kilometrelerce sapmalara sebebiyet verir.

Aklı devredışı bırakarak herşey de bir keramet aramak, sorgusuz sualsiz teslimiyet göstermek, yanlışta yapsa vardır bir bildiği demek, rüyalarla amel etmek, aşırı yüceltmeci ve indirgemeci tavırlar sergilemek hastalıklı bir dindarlık anlayışıdır.

“Her şeyi yaratan O, nasıl olur da her şeyi bilmez? Evet, yalnız O, [hikmetinde] erişilmez bir derinlik sahibidir, her şeyden haberdardır!” Mülk Sur, 67/16

Allah(cc) kalblerde olan herşeyi bilir. Çünkü O(cc) insana şah damarından daha da yakındır. Böylesi bir yaratıcıya karşı elbette ki kulluk kalitemizin zihinsel, düşünsel ve eylemsel olarak yüksek olması gerekir.

Allah(cc) biz kullarından fıtrata yatırım yapmamızı, vicdanımızı diri tutmamızı, dünyaya değil ahirete odaklanmamızı, bedene değil ruha, dışa değil içe, kalıba değil kalbe yönelmemizi isterken bir taraftan da irademizi kimseye ipotek etmememiz gerektiğini kimseye uluhiyet vasfı yüklemememiz gerektiğini vurgular.

Allah(cc)’ın dediğini değil de şeyhinin, liderinin, üstadının, abisinin, hocasının dediğini kutsayanlar kulluklarını bir kez daha gözden geçirmelidir.

Allah’ın peşi sıra, hahamlarını ve rahiplerini -tabii ki Meryem oğlu Mesih’i de- rabler edindiler. Oysa ki, tek bir ilâhtan başkasına asla kulluk etmemekle emrolunmuşlardı; (O ki), O’ndan başka ilâh yok; ve O onların putlaştırdıkları her şeyden beri ve yücedir!” Tevbe Sur, 9/31

Birini Allah dışında rab edinmek, onu put yapıp tapınmak değildir. Hıristiyanların İsa Mesih’i rab edinmelerinin ne anlama geldiğini şu haber güzel açıklar: Adiy b. Hatem, Allah Rasûlü’nün bu âyeti okuduğunu duyunca “Ama biz ona tapmıyorduk ki!” diye itiraz eder. Allah Rasûlü şu cevabı verir: “Siz onların haram kıldığını haram, helâl kıldığını da helâl bilmiyor muydunuz? İşte bu onları rab edinmektir!” (Taberî ve İbn Kesir). Burada ifade edilen şirkin karakteri, diğerlerinden daha farklı olarak insanın insanı putlaştırmasıdır.

Biz Hz. Muhammed(as)’in ümmetiyiz. O(sav)’nun hayatında bizim için güzel örneklikler mevcuttur. Bize neyi getirmişse gönülden onu benimser, bizden neyi yasaklamışsa da ondan uzak dururuz. 

Bizden vasat ümmet olmamızı, sevgide yergide ölçülü olmamızı, kimseyi putlaştırmamamızı, sorumluluk bilinci kuşanmamızı isteyen Resulün yolunu yol bilmeliyiz. Ve bir düşünürün dediği gibi;

Efsaneleştirilen, mübarekleştirilen, kutsallaştırılan ve hatta putlaştırılan tüm zatlar aramıza bir insan olarak dönene kadar eleştiri ve uyarılara devam etmeliyiz!