137- “Beni yerim ve göğüm kuşatamadı, mümin kulumun kalbi kuşattı.”

Bu sözü de uydururken kalbine Allah’ın sığdığı müminden maksat olarak tasavvuf ehlinin kendisidir. Yani, biz öyle büyüğüz ki, Allah hiçbir yere sığmaz, sadece bizim kalbimize sığar” demek istiyorlar.

138- “Bu ümmetin âlimleri, diğer ümmetlerin peygamberleri gibidir.”

Bu sözün aslı da: “Ümmetimin âlimleri, Beni İsrail’in peygamberleri gibidir.” Bu söze göre, Hz. İbrahim’den başlayıp, Hz. Musa ve Hz. İsa dâhil birçok peygamberden, Peygamberimizin ümmetinden gelen A. Kadir Geylani ve İmamı Gazali gibi âlimlerin daha yüce oldukları söylenmek istenir. Bu durum ise birçok ayete muhaliftir.

139- “Benim bir vaktim vardır ki, o vakitte beni sadece Rabbim kuşatabilir.”

Tasavvuf ehli peygamberimizi aşırı överek ve onu insanüstü bir varlık gibi göstererek kendi üstatlarına ve şeyhlerine yüceltmek için yol açmaya çalışmışlardır. Hâlbuki sevgili peygamberimiz Sahabeye ve dolayısıyla ümmetine şöyle buyurmuştur: “Hristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı surette methettikleri gibi, Sakın sizler de beni methederken aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki ben sadece bir kulum. Onun için bana sadece Allah’ın kulu ve Resulü deyiniz.” (Buhari Enbiya 48)

“Ey insanlar! Allah’tan sakının! Sakın şeytan sizi aldatmasın, ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im. Allah’ın kulu ve Resulüyüm. Allah’a yemin ederim ki, beni Allah’ın bana verdiği makamın üstüne çıkarmanızı sevmiyorum.” (Ahmed İbn Hanbel Müsned 3/153-241; 4/25,40.)

Hadis uydurarak peygamberi uçurup-kaçıranlar, Onu ilk peygamber, ilk insan yapanlar; "O olmasaydı kâinat yaratılmazdı” diyenler ve yukarıda ki sözde olduğu gibi Peygamberi Allah’tan başka her şeyden büyük yapanlar bu sahih hadisleri görmezden geliyorlar, adeta bu hadisleri saklıyorlar. İşin aslı budur. Peygamberliğinin dışında Hz. Muhammed de diğer insanlar gibi bir beşerdir.

140- “Kuşkusuz şeytan âdemoğlunun kan damarlarında dolaşır. O halde, açlık ve susuzlukla onun dolaştığı yolları kapatınız.”

Vücudu aç ve susuz bırakarak disiplin altına almak İslam da emredilen şey değildir. Nefsi terbiye edeceğim diye yedi gün yemek yememek, su içmemek veya kırk gün çile çekmek Hint mistizminin ürettiği usuldür. İslam dinin de nefse yapılan bu tür işkenceler “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın” ayeti mucibince yasaklanmıştır. İslam’ın ana ibadetlerinden biri olan oruç tutmak, nefse zulmetmek için değil, açlık çeken fakirlerin ıstırabını kendi nefsimizde hissetmek için tutulan güzel bir ibadettir.

141- “Kim bildikleri ile amel ederse, Allah o kişiyi bilmediklerinin bilgisine varis kılar.”

Cümlenin yapısında biraz muğlaklık olsa da manasını doğru olarak kabul edebiliriz. İslam dininde ilmiyle amel edenler övülmüştür. Bu yönüyle mana yönünden söz de doğruluk görebiliriz. Fakat hadisçiler açısından sözün uydurma olduğu tartışılmazdır.

142- “Allah ahlaki ile ahlaklanınız.”

Geçmiş kitaplarda geçen uydurma sözlerden olduğunu biliyoruz. Ahlak kelimesi “Hulk” kelimesinin çoğulu veya “Halleka” nın masdarı olabilir. Yaratma veya yaratılma anlamına gelir. Allah’ın ahlakının var olduğuna ve onun da yaratılmış olduğuna inanmak akidemize zarara verir. Ahlak örnek alınarak elde edilir. Bizim örnek alacağımız peygamberimizdir, onun ahlaki ile ahlaklanırız.

Fütuhata uydurma sözler, tasavvuf K. Hadis M. Uysal

143- “Allah’ın ilk yarattığı akıldır.”

Yapılan incelemeler sonucunda akıl ile ilgili hadislerin çoğunun zayıf, bazılarının da uydurma olduğu ortaya çıkmış olmakla birlikte, bu rivayetler Müslümanlar arasında kabul görmüş ve yaygınlık kazanmıştır. Bu hadislere farklı alanlarda eser veren bazı âlimler kitaplarında yer vermişlerdir. Mutasavvıflar ve felsefeciler ilk yaratılan varlığın akıl olduğunu bildiren rivayetleri kâinatın, varlıkların yaratılışı ve Hz. Peygamber’in durumunu açıklarken kullanmışlardır.

Konuyla ilgili olarak Derviş el-Hût (v. 1276/1859): “Allah aklı yarattığı zaman ona yönel dedi” şeklinde başlayan hadisin ittifakla mevzu olduğunu kaydettikten sonra ‘Sofiye, akıl kelimesiyle Peygamberimizi kastederek çokça rivayette bulunmuşlardır” demektedir. Biz burada mutasavvıfların bu hadisleri nasıl anladıklarını ve hangi anlamları yükleyerek buna bağlı olarak nasıl bir düşünce oluşturduklarını ele alacağız.

İlk yaratılanın akıl olduğu konusundaki görüşlere Haris el-Muhâsibî’den itibaren bütün mutasavvıflarda rastlanmaktadır. Yeni Eflatuncu görüşlerden kaynaklanan anlayış, İbn’ül-Arabî ve Abdülkerim el-Cilî gibi mutasavvıflar tarafından yeni yorumlarla değişik bir tarzda ortaya konulmuş ve Hallaç’tan gelen “Hakîkat-ı Muhammediyye” görüşü ile “akl-ı evvel” nazariyesi birleştirilmiştir.

İbn’ül Arabî’nin “kalem-i âlâ” ve “dürre-i beyzâ” gibi isimler verdiği akl-ı evvel, varlık âleminde ortaya çıkan ilk mahlûktur. “Akl-ı evvel”, “akl-ı küllî” ve “akl-ı meaş” kavramları üzerinde duran Abdulkerim el-Cilî’ye göre akl-ı evvel, ilâhî ilmin nûrudur. Bu sebeple Cebrail’e akl-ı evvel de denir. Akl-ı küllî, akl-ı evvele tevdi edilen bilgi sûretlerinin kendisinde tecellî ettiği nurlu bir müdrikedir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı (v. 1194/1780) kâinatın yaratılışı konusunda: “Allah bütün yaratıklardan evvel yokluktan, çok nurlu, yeşil bir cevher yarattı. Bazı rivayetlere göre kendi nurundan, latif ve azîm bir cevher var edip, ondan bütün kâinâtı bir tertip içinde yavaş yavaş yarattı. Buna ilk cevher, Nûr-u Muhammedî, Levh-i Mahfuz, akl-ı kül, izafî ruh adını verirler ki bütün ruhların ve cisimlerin başlangıcı ve kaynağı bu cevherdir.” demektedir. İbnu’l-Arabî ise bu konuda “Allah’ın ilk yarattığı ruh-u müdebbirdir. Bu da Hz. Muhammed’in ruhudur, sonra öteki ruhlar ondan sâdır olmuştur.” demektedir.

Azîzuddin en-Nesefî ise bu konuda: “Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır.”, “Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir.” Ve “Allah’ın ilk yarattığı şey arştır.” Hadislerini naklettikten sonra: “Bil ki Yüce Allah’ın Melekût âleminde yarattığı ilk şey, Allah’ın kalemi olan akıldı. Bu kaleme “Bu arşa yaz” diye hitap geldi. Kalem “Allah’ım ne yazayım?” dedi. “Eskiden ve şimdi ne varsa, gelecekte ne olacaksa hepsini yaz” diye hitab gelmesi üzerine yazdı. Ey derviş! Yüce Allah büyük âlemde bir kalem yaratmış olup, o da akl-ı evvel’dir. Küçük âlemde de bir kalem yaratmıştır, o da insandır.

Yüce Allah’ın melekût âleminde yarattığı ilk şey bir cevher olup, bu cevherin adı Allah’ın kalemi olan akl-ı evveldir. Akl-ı evvele Beytullah, Allah Rasûlü ve büyük arş derlerse yine doğru olur” demektedir. Aynı şekilde Aziz Nesefî, akl-ı evvel olmadan hiçbir akıl ve ruha bilginin ulaşmayacağını, akl-ı evvelden maksadın da Hz. Peygamber olduğunu söyler.

Yaptığım alıntıda da mevzu olduğu bildirildiği halde hemen-hemen bütün tasavvufçular bu sözü en sahih hadis gibi kitaplarında kullanmışlardır.

( Alıntı: AKIL İLE İLGİLİ HADİSLERİN TESPİT VE TENKİDİ SAMİ KİLİNÇLİ S. 53-54)

Fütuhata uydurma sözler, tasavvuf K. Hadis M. Uysal