HANİFE KANAT

Eğitim Sen Sivas Şube Başkanı ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Dönem Sözcüsü İbrahim Kılıç, Türkiye’nin ekonomi modelini yanlış ve eksik bulduğunu söyleyerek açıklamalarda bulundu.

Türkiye’de artık insanların ekonomik nedenlerle umutsuzluğa kapıldığını belirten Kılıç; “Türkiye'de mevcut göstergeler ve toplumun hemen hemen tüm tabakalarının içinde bulunduğu umutsuzluğun tek bir sebebi var, o da Türkiye'nin ekonomik modelinin üretim değil, rant ekonomisi olduğudur . Cumhuriyetin 99. Yıl dönümünde, 99 yılda kazanılan tüm somut ve soyut değerlerin elden çıkartıldığı, kamusallığın değil, sermaye sınıfının çıkarlarının öncelendiği, geniş halk kitlelerinin en temel anayasal haklarından olan ücretsiz eğitim, ücretsiz sağlık gibi hakları başta olmak üzere, hayata dair ne varsa korkunç bir aymazlıkla bir avuç sermayenin insafına terk edildiği bir tuhaf model bu. Üretim kavramının her şart altında ve her koşulda tavizsiz bir sadakatle korunmadığı hiç bir ekonomik model sürdürülebilir değildir. Özeleştirme adı altında kamusal kaynakların rant sınıfına peşkeş çekildiği ekonomik modellerde, toplumsal bölüşüm olmayacağı için, ne özel sektörde ne kamuda çalışanların ve emeklilerin refahından söz edilemez. Özel sektör ve bizim de içinde olduğumuz kamu emekçileri, haklarının mücadelesini şu veya bu şekilde, çeşitli zeminlerde yürütmeye çalışıyor ve devam edecektir; ancak bu ülkenin sahipsiz kesimi emeklilerdir. Maalesef bu kesimin bir mücadele alanı bulunmamaktadır. Çalışırken maaşından kesilerek, emekli olduğunda en azından asgari yaşam standardında bir gelir olarak aldığı emekli maaşının, adeta bir lütuf gibi sunulması asla kabul edilemez. Basit ve anlaşılır bir ifadeyle söylemek gerekirse emekliler, çalıştıkları dönemde yıllar boyunca maaşlarından belirli oranda bir kısmı devlete borç vermiştir, emekli olduklarında bu borcun iadesini istemek en tabi haklarıdır. Hükümet, emekli maaşlarını öderken veya maaş artış dönemlerinde oranları belirlerken lütfeder gibi bir üslup takınamaz, buna hakkı da yoktur, haddi de yoktur.” dedi.

Banka promosyonlarına değinen Kılıç; “Bankalar emeklilere veya kamu çalışanlarına üçer, beşer yıllık periyodu kapsayacak şekilde belirlenen bir rakamı tek seferde öderken, tepedenci bir yaklaşım içine asla girmemeli, ödediği rakamın emekli veya emekçilerin hakkı olduğu gerçeğini gözden kaçırmamalıdır. Çünkü bankalar, maaş ve diğer (döner sermaye ödemesi, ek ders, fazla mesai, vs.) ödemeler üzerinden, tahmin edemeyeceğiniz büyüklükte rant elde etmektedir. Pandemiye rağmen son iki üç yılda, %500'leri bulan kâr bilançoları açıklayan bankalara bakıldığında tümünün emekli ve kamu emekçilerinin maaşlarını ödeyen bankalar olduğu görülecektir.” ifadelerini kullandı.

İKTİDARIN ÜRETİME DAYALI BİR MODELİ HİÇ OLMADI

Derhal üretime dayalı bir ekonomik modele geçilmesi gerektiğini savunan İbrahim Kılıç; “Emekliler ve emekçilerin banka promosyonları üzerindeki her türlü spekülatif algıyı ortadan kaldırmanın yolu, enflasyon oranında ve aylık yansımalar şeklinde bir model geliştirilmelidir. Böyle yapıldığında, emeklilerin bankalar arası maaş transferlerinin de önüne geçilmiş olacaktır. Bankalar daha fazla emekliyi çekebilmek için cazip teklifler hazırlarken, bu gerçeği göz önünde bulunduracak ve çılgın bir yarışa dönüşen bu belirsiz durum sona erecektir. En temel tüketim ürünlerinden, en spesifik olanlara kadar, neredeyse her gün değişen, güncellenen fiyat etiketleri maalesef gündelik hayatın bir gerçeği. Ancak bu normal bir şey değil, normal olamaz, normalleşmemeli. Kötü ekonomik yönetimin doğal bir sonucudur zamlar. Bu iktidarın, başta da söylediğim gibi üretime dayalı bir modeli hiç olmadı, olmasını da beklemiyoruz.” açıklamasını yaptı.

100. YILA REFAH SEVİYEMİZ YÜKSEK GİRMEK ZORUNDAYIZ

İzlenen yanlış politikaların çok büyük sorunlar yarattığını aktaran Kılıç; “ Yakın geçmişte, "devlet pijama dikmez" diyerek Sümerbank'ı özelleştirenler, marketlerdeki fiyatları kontrol altına alamayınca adeta piyasacı yarışın bir parçası olup, tarım kredi marketleri açarak ucuz gofret satmaya başlamıştır. İki yıl önceki soğan krizini hatırlayan kaldı mı? Yahu ülkede soğan kalmamıştı. Olanlar ise stokçuların elindeydi ve devlet İran'dan soğan ithal ederek AKP'li belediyelerin kurduğu çadır ve konteyner marketlerde satışa sunmuştu hatırlayalım. Sürdürülebilir ekonomik olanakları yaratmayan ülkeler ya dışa bağımlı bir tüketim objesi olmayı göze almış ya da sınırlar ötesi emperyalist kartellerin sömürgesi olmayı göze almıştır. Bu muazzam ülke ve 99 yıllık Cumhuriyet deneyimi, her türlü sorunun çözümünü bilimsel kıstaslarla bulmak ve 100. yıla daha demokratik ve refah düzeyi yüksek bir hedefle girmek zorundadır. Ülke ekonomisindeki göstergeleri ve toplumun topyekûn refah düzeyini yükseltecek olan, bir siyasi şov malzemesi yapılmak dışında bir işlevi olmayan ve TOGG'lar, geçtiğimiz yıl "müjdeler olsun doğalgaz zenginiyiz artık açın vanaları sonuna kadar" zırvalığı ile gözümüze gözümüze sokulan Karadeniz doğalgazı değildir. Önceliğimiz herkesin artık edinmek zorunda olduğu siyasi ahlâk ve bu çürümüş modelin yarattığı enkazı kaldırmaktır. Kendi bakanlığına, kendi firmasından fahiş fiyatla dezenfektan satan bakanların, bu yaptığının hesabını vermediği bir ülkede ne ticari ahlâk vardır, ne de ekonomik göstergeler gerçektir. Biz kamu emekçilerinin en temel talebi, kamusallığın öncelendiği bir modelde, hakça paylaşım ve demokratik yaşam eksenli bir ülkede, eşit koşullarda yaşamaktır. Eğitim ve sağlık gibi iki hayati konunun mutlak surette kamusal yürütülmesi, tarımsal ve sanayi üretiminde bilimsel kriterlerde ve emekçinin hakkının gözetildiği bir sistemin işlevselleşmesi, toplumun tüm kesimlerinin bir arada yaşamasının önündeki bütün engellerin kaldırılması, toplumsal barışın inşa edilmesi, eşit yurttaşlık temelinde ve anayasal zeminde herkesin cumhuriyete bağlılığının koşullarının oluşturulması, bireyin toplumların, toplumların ise eko sistemin bir parçası olduğu unutulmadan, çevreci, eşitlikçi ve barışçıl tüm parametrelerin eksiksiz temin edildiği bir ülkenin yurttaşı olmaktır.” diyerek konuşmasını sonlandırdı.