1-Kendileriyle savaşılması emredilen, Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıranlardan biri, korunmasını isteyip sana gelip, senin korumana başvurursa, onu koruma altına al. Olur ki senden Allah'ın sözünü işitip anlayabilir ve sonra onu emniyet bulacağı yere bırak yani yurduna yuvasına kavuşsun. Böyle yap, çünkü onlar gerçekleri bilmez bir topluluktur. Böylece belki, gerçeklere yönelip Müslüman olmaları umulabilir. (Tövbe, 6 A. Parlayan) --Yüce Mevla, savaşta bile insanların Müslüman olabileceğini varsayarak can güvenliği isteyenlere de koruma ve tebliğ yapılmasını emrediyor.

 

2-Allah'ın mescitlerini ziyaret etmek yahut onarıp gözetmek, canlı tutup zirvede kalmasını sağlamak ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazlarında sürekli ve dosdoğru olan, zekâtlarını veren, Allah'tan başka kimseden korkup çekinmeyen kimselere aittir. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır. (Tevbe, 18 A. Parlayan) --Allah’ın mescitlerini tamir etmek, onarıp gözetmek, gerçek imana sahip olup, salih amel işleyen, namazını kılıp, zekâtını veren ve Allah’tan başkasından korkmayanların yapacağı iştir. Doğru yolda olanlar bunlardır.

 

3-Ey iman edenler! Eğer imana karşı küfrü yani Allah'tan gelen gerçekleri örtbas etmeyi seviyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dostlar ve yakınlar bilip yönetme yetkisi vermeyin. Çünkü içinizden kimler onlarla dostluk kurarsa, bilin ki onlar yaratılış gayesi dışında hareket eden kimselerdir. (Tevbe, 23 A. Parlayan) --İşte İslam: Ey iman edenler! Babanız, kardeşiniz de olsa iman etmemekte ısrar ederlerse, onlarla dostluk kurmayın. Böylelerini dost edinenler zalimlik etmiş olurlar.

 

4-De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, mensup olduğunuz oymak ve kabile, kazanıp biriktirdiğiniz mallar, kötüye gitmesinden kaygılandığınız ticaret, hoşlandığınız konutlar. Size göre, Allah'tan ve O'nun elçisinden ve O'nun yolunda savaşmaktan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu getirinceye kadar, yani dünya ve ahirette başınıza bir bela gelinceye kadar bekleyin. Şüphesiz ki, Allah kendi yasalarını çiğneyenleri asla doğru yola iletmez. (Tevbe 24 A. Parlayan) --İşte sınıfta kalacağımız en büyük imtihan: Babamız, oğlumuz, kardeşimiz, eşimiz, oymağımız, kazanıp biriktirdiğimiz mallar, konutlar, Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise, artık Allah’tan azap emrinin gelmesini bekleyin.

 

5-Bunlar Allah'tan başka hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i Rabb edindiler. Hâlbuki onlar ancak gerçek olan bir ilaha kulluk ve ibadetle emrolunmuşlardı. Allah'tan başka gerçek ilah yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden bütünüyle uzaktır, yücedir. (Tevbe 31 A. Parlayan.) --Birini Allah dışında Rab edinmek, onu put yapıp tapınmak değildir. Hıristiyanların İsa Mesih’i Rab edinmeleri ne anlama geldiğini şu haber güzel açıklıyor: Adiy b. Hatem Resulüllah’ın bu ayeti okuduğunu duyunca “Ama biz ona tapmıyorduk ki” diye itiraz eder. Resulüllah şöyle cevap verir: Siz onların haram kıldığını haram, helal kıldığını da helal kabul etmiyor muydunuz? İşte bu onları Rab edinmektir.” (İbn Kesir ve Taberi) M. İslamoğlu.

 

6-Ey iman edenler! Bilin ki, hahamların, rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızca yiyip yutuyor ve onları Allah'ın yolundan alıkoyuyorlar. Fakat bütün o altını, gümüşü toplayıp Allah yolunda harcamayanlara, işte onlara sonraki hayatta çok çetin azabı müjdele. (Tevbe, 34 A. Parlayan) --Doğrusunu söylemek gerekirse, bizimkilerin din adamı veya şeyh, Mürşit dedikleri de hemen hemen aynı şeyi yapıyorlar. Bizimkiler de Allah yolunda harcayacağız diye toplarlar ama hiç birisinin bir fakire, bir muhtaca veya bir deprem zedeye veya başka bir felakete maruz kalana yardım ettiğini ne duyduk, ne de gördük. Hâlbuki bunlar artık Türkiye’nin büyük zenginleri içinde yer alıyorlar.

 

7-Bu toplanıp saklanan altının, gümüşün cehennem ateşinde kızdırılıp, onların alınlarının, böğürlerinin ve sırtlarının damgalanacağı gün, bu günahkârlara “İşte kendiniz için topladığınız hazineler” denecek. “Şimdi tadın bakalım, sarılıp sakladığınız hazinelerin başınıza açtığı belanın tadını!” (Tevbe, 35) --Saklanan altınların kızdırılıp saklayanların alınlarına, böğürlerine ve sırtlarına yapıştırılacağını okuyunca Pehlül dane hikâyesi aklıma geldi. Padişah olan kardeşinin sarayının bahçesinde oynayan Pehlül, bir sac parçasına tek ayağını basar ve diğer tarafa hoplar. Padişah kardeşi çağırarak, Pehlül’e ne yaptığını sorar. Pehlül Dana der ki: Ahirette hesap görülürken kızgın bir sac getirecekler ve dünyada ki mallarını kızgın saçın üzerinde say bakalım” diyecekler. Benim dünyalık olarak fazla malım yok, hemen tek ayağımı basıyorum ve “anam ile danam” deyip öbür tarafa hopluyorum. Geriye dönüm seni düşünerek gülüyorum. Abim şimdi o kadar malını nasıl sayacak diye. Bu ayeti okuyunca milyarlarca lirayı Banka kasalarını da saklayan dini vakıflarımız, holdingler kuran, fabrikalar çalıştıran, marketler işleten ve dağ başlarına şehirler, siteler yerleştiren tarikatlarımız, cemaatlerimiz, Şeyhlerimiz, Gavs ’larımız kızgın saçın üzerinde bu kadar paraları nasıl sayacaklar acaba?