Tahliline başlayacağımız yen kitabın ismi “Haki Payi Fahri Âlem Mustafa” yani “Mustafa’nın ayağının tozunun kurbanıyım” isimli kitaptır. Hilmi Kutlubay Efendi Gazianteb’in İslahiye kazasının bir köyünde 1936 yılında doğmuş ve 20 Aralık 1999 da vefat etmiştir. Yine kendisi gibi Kadiri tarikatının şeyhi Bilal Nadir’in oğlu olarak dünyaya gelen Hilmi Kutlubay Efendi dini tahsilini yaparak birçok tasavvufçu gibi babadan oğula geçerek şeyhlik postuna oturmuştur.

 Tarikat şeyhliği yaptığı dönemde kendisine gelip hastalıklarına şifa isteyenlere dua ederek veya muska yazarak yardımcı olduğu kabul ediliyor. Bilhassa yürüyemeyen felçli insanların yürümesine vesile olduğu iddia ediliyor. Doksanlı yıllarda kamera karşısında muska taktığı bir Horoza av tüfeği ile ateş edildiğini ve Horozun ölmediğini göstererek şöhret olmuştu.

 Hilmi Efendinin birçok kitabı, konuşma kaseti ve videosu var. Ben cep formunda basılan “Haki Payi Fahri Âlem Mustafa-4” isimli kitabından tasavvufun yanlışlarına bakacağız: Hilmi baba, nasihat olarak yazdığı kitabına çeşitli tasavvuf kitaplarında aldığı zayıf ve Mevzu hadislerle başlıyor: -Ümmetimin evliyası göründükleri zaman, Allah’ü Teâla hatırlanır. (Marifetname. S. 882)-Tam ilmihal s.904) Bu sözün hadis olması için, “Beni hatılamanız için benim velilerime bakın” diye Kur’an’ı Kerimde bir söz olması lazım. Hâlbuki tasavvufçuların bahsettiği manada evliya anlayışı Peygamber Efendimizden üç asır sonra başlamıştır.

 Sonra, Hilmi babanın hadis rivayet ettiği kitaplar ise, Marifetname Peygamberimizden 11 asır, Tam ilmihal ise, 14 asır sonra yazılmış çok da güvenilir olmayan tasavvuf ağırlıklı kitaplardır. Hilmi Baba, “dünyada iken kalp gözü açılıp mahşeri-mizanı, cenneti ve Arşı Alayı seyreden dervişler yetiştirmek istiyoruz” dedikten sonra yine bir hadis yazıyor: -“Şehit ölürken Allah’u Teala’nın cemalini görmeden ölmez.” (İrşad 1. Cilt 1. Sayfa-Süne İbn Mace No: 2799) Kısa izah: Kur’an’ı Kerimde Şehid geçmez fakat şahid geçer. Din kültüründe şehid, Allah yolunda ölenler için söylenmiştir. Yüce Allah’ta “Allah yolunda ölenlere ölü demeyin, onlar diridirler ve onlar rızıklanırlar” demiştir. Cenab’ı Allah, “Allah yolunda ölenleri bu vasıflarla överken, onların ölürken Allah’ın cemalini gördüklerinden haber vermiyor. Bilakis “beni kimse göremez” diyor. Tasavvufçular, illa birilerinin Allah’gördüğünü hadislerle ispat edecekler ki şeyhleri ben Allah’ı gördüm deyince müritlerini inandırabilsinler. Bir başka uydurma hadis: - “Bana her gün bin salavatı getiren cennette makamını görmeden ölmez.” (El Uhud-ül Kübra, İmamı Şarani 347 ve Mir’at-ı Kâinat s. 639) Kısa İzah: Peygambere salat ne demektir? Tasavvufçulara göre “Salat” kelimesinin anlamı: Salat 1- Salat, Allah’tan rahmettir. Rahmet, acımak, merhamet etmek demektir. Rahmet, Allah’ın Rahim sıfatının karşılığıdır. Yüce Allah, Rahim sıfatını Tevbe suresinin 128. ayetinde Peygamberine vermiştir. “Andolsun ki, size kendi içinizden gayet izzetli bir peygamber geldi. Zorlanmanız ve sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir. O size son derece düşkündür. İnsanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.” Görüldüğü gibi Allah, peygamberine “merhametlidir” buyuruyor. Yine, Enbiya suresinin 107. Ayetinde “Ve (bunun içindir ki, ey Peygamber!) Biz seni yalnızca, bütün âlemlere rahmetimizin bir vesilesi olarak gönderdik.” Yüce Allah bu ayette de Peygamberini “Rahmet ve merhamet olarak gösteriyor.

  Ahzap suresinin 56. Ayetinde “Şüphe yok ki, Allah ve melekleri, Peygambere salat ederler” derken “Allah, Peygamberine rahmet, melekleri de dua eder” demek değildir. Gerçek anlamı: “Allah ve melekleri, Peygamberine destek verirler/onun şanını ve davasını yüceltirler” anlamındadır. Ayetin devamı ise, “Ey iman edenler! Sizde ona çokça salat edin” buyurulurken “Sizde Peygamberden şefaat dileyin” değil, “Peygambere ve onun size tebliğ ettiği dine yardım edin, destek verin demektir.” Evet, hakikat budur. Yanlışlar, doğrularla yer değiştirmeye mecburdur.