396—“Meclislerinizi bana salat ederek süsleyin. Çünkü bana salat etmeniz, kıyamet günü sizin içim bir nurdur.”

Deylemi’nin zayıf bir isnadla Hz. Aişe’den merfu olarak rivayet ettiği hadistir. Deylemi, Firdevs, 2, 291; Deylemi de İbn Ömer kanalıyla geldiğini tespit ettiğimiz bu hadisin zayıf olduğu değerlendirmesi için bak: Sehavi Makasıd, 3. 185; Suyuti el Havlil Feteva, 1. 446; Şevkani el fevaidül Mecmua, s. 328; Elbani ise, hadisin uydurma olduğunu iddia etmektedir. Elbani Silsiletül Ehadisüz Zaife.

Salat kelimesinin yerine göre destek ve ya dua anlamına geldiğini öğrenene kadar bizde her duamızın başında ve sonun da devamlı salavat getiriyorduk. Yani bir nevi Peygambere dua ediyorduk. Sahabe ve tabiin döneminde olmayan bu alışkanlık daha sonraları Allah’ın da, peygamberinde razı olmayacağı şekilde ağdalı cümlelerle peygamberimizi övmelerle devam etti: “Resulül Kevneyn, imamül Haremeyin, Allah’n Habibi, hesap gününün şefaatçisi, Hakkında Levlake Levlak buyurulan, peygamberlerin Efendisi ve daha neler-neler saydıktan sonra okuduklarımızdan elde ettiklerimiz sevapları onun aziz, latif, mücella, mualla ruhu şeriflerine, tarafımızdan fakirane ve âcizane hediye eyledik, kabule karin eyle” diyerek kısa yoldan duamızı bitiriyoruz. Bütün kazandığımız sevabı hiç ihtiyacı olmayan, İsmet sıfatı olan, peygamberlere gönderiyoruz. Peygamberler günah işlemez diye inandığımız halde, sevaplarımızı niye Peygamberimize bağışladığımızı, niye ona dua ettiğimizi anlamadan dinlemeden devam ettirmişiz.

Birileri, peki ya, Ahzap suresi 56 ayeti ne olacak, diyenler çıkabilir: Bu ayete yakın zamana kadar şöyle mana verilmiştir: “Şüphesiz Allah ve melekleri peygambere salat ediyorlar. Ey iman edenler siz de ona salat edin, selam edin.”

İzahında şöyle denmiştir: Allah’ın salat etmesi, rahmet etmesidir. Meleklerin salatı, Peygamberin şanını yüceltmesini dilemeleridir. Müminlerin salat etmesi ise, dua etmeleridir” demişlerdir.

Hemen peşinen şunu söylemeliyim ki, Müminlerin peygambere dua ederek ondan bir şey istemeleri, ondan af dilemeleri, ona tövbe etmeleri şirk olurdu. Çünkü Peygamberi ilahlaştırmış olurduk. Bu nedenle “Yetiş ya Muhammed veya şefaat ya Resulüllah” gibi isteklerinde yapılması hoş olmayan hatta tehlikeli olan dilekleridir.

Müminlerin Peygamber için yapacakları ikinci dua şekli ise, Peygamber için bir şey istemektir. Mesela: Allah’ım Peygamberi bağışla, onu affet, onu mağfiret et gibi dua etmemiz hoş karşılanır mıydı bilmiyorum. Kur’an’ı Kerimde müminlere, peygamberinize dua edin diye bir emir var mı diye aradım, pek bir şey bulamadım. Sadece Ahzap 56 ayetinde “Allah ve melekleri peygambere salat eder. Ey iman edenler, sizde salat edin” diyerek Yüce Allah peygamber için bizim bir şey yapmamızı emrediyor. Burada “salat” kelimesine verilecek mana “Destek” olursa yerine oturuyor. Çünkü Peygamberimiz o günler de çok üzüntülüydü. Bir kısım müşrikler ve münafıklar,” Muhammed evlatlığının hanımı ile evlendi” diye dedikodu yapıyorlardı. Yüce Allah desteğini gösterdi ve Ahzap 40. Ayette: “Muhammed, sizden bir gencin babası değildir, anacak O Allah’ın Resulü ve Nebilerin sonuncusudur” ayetini gönderdi. O günkü müminlere de sizde Peygamberi destekleyin diye emretti. Tabii ki müminlerin desteği sadece bu konu da değil Peygamberin cihadında, tebliğinde ve bilumum mücadelesinde destek isteniyordu.

Peki, sonraki Müminlerin desteği nasıl olacak denirse, Allah’ın bize gönderdiği ve Peygamberinin tebliğ ettiği Kur’an’ın okunmasına, anlaşılmasına ve yaşanmasına destek vermemiz peygambere verilmiş destek olur düşüncesindeyim.