—“İdrardan sakının. Çünkü kulun kabirde sorguya çekileceği ilk şey odur. (Ve ya) “Çünkü kabir azabının çoğu ondandır.” Bu hadisi Taberani bu lafızla Ebu Ümame’den rivayet etmiştir. Birçok kanaldan Hasen olarak kabul edilen söz, Elbani Silsilet-ül Ehadis ez zaife uydurma olduğunu iddia etmiştir. Yine bu hadisin İbn Abbas kanalıyla gelen rivayetinde Ebu Yahya el Kattat adında bir kısım otoritenin zayıf gördüğü biri vardır. Yine Haysemi, isnadında Rişidin b. Sad adında zayıf ravinin olduğunu bildirir. Muaz kanalıyla gelen rivayette Abdullah b. Cüzeym adında meçhul birinin olduğunu da belirtmiştir. Kur’an’ı Kerim de kabir azabına sebep olacak bir günahtan bahseden bir ayet yoktur. Yine kabirde azap olacağına delalet eden de ayet yoktur. Bilakis, insanların cehennemi, cennete mi gideceği, mahşerde hesap gününde belli olacağı Vakıa suresinde “Ashabü yemin ve Ashabüş Şimal” ayetiyle açıklanır. 352—“Kadınların kötü olanlarından korkun. Hayırlı olanlarından da sakının.” Keşf-ül Hafa sahibi Acluni, bu sözün hadis olmadığını, birilerinin sözü olduğunu bildirmiştir. Fakat yine Acluni, keşşaftan yaptığı alıntılarla bu sözün manasının doğru olduğunu iddia etmektedir. 353—“Hızır ve İlyas aleyhisselam’ın her yıl hac mevsiminde Mina da buluşmaları.” Süyuti Dürer de şunları söyler: Bunu Haris b. Usame Müsnedin de zayıf bir isnadla Enes ten rivayet etmektedir. Bir başka rivayette Mudal olarak bildirilmiştir. Abdülaziz b. Ravvad’ın şöyle dediği nakledilmiştir: Hızır ve İlyas, Ramazan ayının başından sonuna kadar Beyt-ül Makdis te buluşurlar. Her yıl Hac mevsimine de gelirler. Hasani Basrinin de şöyle dediği rivayet edilir: İlyas, geniş çöllerle; Hızır ise denizlerle görevlendirilmiştir. Sura üfürülüş anına kadar, onlara dünyada yaşama imkânı verilmiştir. Hızır ve İlyas ile ilgili burada ve başka yerde anlatılanların hepsi İsrailiyat uydurmalarıdır. Eğer o çok değerli hadis âlimlerimiz, kafalarını uydurma rivayetlerden kaldırıp bir de Kur’an’ı Kerime baksalardı Enbiya suresi 34. Ayetine göre İlyas’ında, Hızır’ın da ölmüş olduğunu anlarlardı. Çünkü o ayette Yüce Allah, şöyle buyurur: “(Ey Resulüm!) Biz senden öncede hiçbir insana (dünya da) ebedilik vermedik. Sen ölürsün de onlar ebedi mi kalırlar? (Enbiya 34) 354—“Arapları şu üç şeyden dolayı sevin: Çünkü ben Arabım, Kur’an Arapçadır ve cennet ehlinin dili Arapçadır.” Buram-buram ırkçılık kokan bu sözün hadis olmayacağını tahmin ediyordum. Zaman biraz daha ilerleyince, Arapçanın yanına bir de Farsçayı eklemişler ve sonuç: “Cennet dili, Arapça ve farsçadır” diye devam etmişlerdir. Bu hadisin diğer lafzı “Cennet ehlinin cennette ki dilinin Arapçadır.” Şeklindedir. Sahavi Asıl isimli eserinde şöyle demektedir: Taberani, Hâkim, Beyhaki ve başkaları, İbn Abbas’tan merfu olarak, ancak çok zayıf isnatla rivayet etmişlerdir. Hadis otoriteleri ise kanaatlerini şöyle belirtmişlerdir: Ebu Hatim, Bu yalandır. Ukayli münkerdir ve aslı yoktur demiştir. Zehebi ve Hâkim, ravileri arasında güvenilir olmayan biri vardır, hadisin uydurma olduğunu zannediyorum demişlerdir. Peygamberimiz buyurmuş ki: 355—“Annemin kabrine gittim, Allah’tan onu diriltmesini niyaz ettim, O da diriltti. Bana iman ettikten sonra Allah tekrar onu eski haline döndürdü.” Bu hadis, hafızların ittifakıyla zayıftır, hatta uydurmadır. 356—“Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” Allah’ü Teâla Kur’an’ı Keriminde ümmet arasında ki ihtilafı bir çok ayette yasaklamışken Peygamber Efendimizin bu ayetlere muhalif bir söz söylemesi düşünülemezdi. Sehavi Makasıd’da şunları söylemektedir: Beyhaki bunu el Medhalin de İbn Abbas’tan Merfu olarak münkati bir isnadla ve şu lafızla rivayet etmiştir: Resulüllah şöyle buyurmuştur: 357—“Allah’ın kitabından size neler verilmişse, onunla ameli terk etme konusunda hiç kimsenin mazereti olamaz. Eğer (aranan hüküm) Allah’ın kitabında yoksa o zaman benden intikal eden bir sünnet ile (amel edilmelidir). Şayet (Aranan hükme dair) benden gelen bir sünnet de yoksa Ashabımın dediği esastır. Zira ashabım, gökte ki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz. Ashabımın ihtilafı da sizin için bir rahmettir.” Deylemi ve Taberani de aynı lafızlarla rivayet ediyorlar. Ancak onda da zayıflık vardır. İbn Hacer, Merfudur der. Bu hadis hakkında çok soru sorulmuştur. İmamların çoğu da aslının olmadığını iddia etmişlerdir. Aliyyül Kari’nin mevzuatında geçtiğine göre Süyuti şunları söylemektedir: Söz konusu hadisi Nasır el Makdisi el hücce de, Beyhaki de Er Risalet-ül Eşariyesinde isnadsız bir şekilde rivayet etmektedir. Diğer birçok otorite de bu hadis, hadis hafızlarından bize ulaşmamış, bazı kitaplarda rivayet edilmiştir demişlerdir.