227- “Allah’ Resulü buyurdu: Sabah akşam Allah’ı zikretmek, Allah yolunda onun düşmanlarının içine dalmak suretiyle kılıçları kırmaktan daha efdal olduğu gibi, onun için fakirlere bolca mal vermekten daha efdaldir.” Böyle bir hadisin kitaplar da bulunmadığını İhyayı tahlil eden Hafız Iraki bildiriyor. Zikir, Kur’an’ı Kerim de Başta kur’an manasına gelir, nasihat manasına gelir ve Yüce Allah’ı hatırda tutup, her an yanımızda olduğunu düşünerek sorumlu ve bilinçli davranmak anlamına gelir. Tasavvufçuların kastettikleri zikir ise, sesli veya sessiz cümle ve kelime tekrarı yapmaktır.

  Mesela: 4444 defa salavat getirmek veya günde bin defa kelime’i tevhit okumak. Kelime tekrarı olarak ta “Allah” “Hay” “Hu” gibi zat ismi ve diğer esmasıdır. Allah’ü Teâla Kur’an’ı Kerim de bizlere dua yapmamızı öğretirken “Rabbena” “Ey Rabbimiz, Ey bizleri yaratıp terbiye eden” kelimesi ile duaya başlamamızı göstermiştir. “Allahümmeğfir lena” gibi bir dua cümlesine bağlı olmadan yalın bir kelime halinde “Allah-Allah-Allah” diye defalarca tekrarlamak dua da değil, zikir de değildir. Hele-hele, “Hay-hay-hay” yani “Sağ-sağ-sağ” diye tekrarlamak veya “Hu-hu-hu” yani “O-o-o” demek zikir değil Yüce Allah’a saygısızca seslenmek olur. Bu şekilde mesela şehrimizin valisinin arkasından “Vali-vali-vali” diye bağırarak devamlı tekrarlasak, vali bizi sever mi, yoksa ne diyorsun bire edepsiz diye azarlar mı? Bir de bunu Cumhurbaşkanının arkasında ismini devamlı tekrarladığımızı söylediğimizi düşünelim.

  Sonucunda hangi cezaya müstahak oluruz düşünemiyorum. İnsanoğlu ismini tekrarladığımız için bize böyle davranacağını düşünüyorsak, kâinatı yoktan var eden Yüce Mevla böyle zikir yaptığımız için bize muhabbet mi duyar, yoksa azarlar mı? Allah yolunda savaşanları ve Allah rızası için infak yapanları Kur’an’ı Keriminin birçok ayetinde büyük mükafatlar vereceğini müjdelerken, Allah ismini tekrarlayarak zikir yaptıklarını sananlara bir mükafat verileceğini ayetlerde gören var mı? Tespih de, kelime tekrarı yapılan zikir de Hint ve İran dan Müslümanlara ulaşmıştır, hicri birinci asrın sonlarına yakın Kufe de başladığı bildirilmektedir. 228- “Yine Ebu Hüreyre’den rivayetle Allah Resulü şöyle buyurdu: Ey Eba Hüreyre! Senin işlediğin her hasene kıyamet gününde tartılır. Ancak Allah’tan başka mabud olmadığına şahitlik etmen bu hükmün dışındadır. Zira bu şehadet, teraziye konulmaz. Çünkü eğer bu şahitlik bir kimsenin terazisinin bir kefesine konsa, karşı kefeye de yedi kat gök ve yedi kat arz ve içindekiler yine de “La ilahe illellah” ağır basar." Zikir bahsinde anlattığım gibi burada da, şehadet ve tevhit kelimesinin anlamına bağlı kalarak şirke düşmeden, Allah’tan başkasını mabud kabul etmeden ve sadece Allah’a kulluk edilmesine dikkat çekilmesi gerekirken, sevap kazanmak için cümle tekrarı tavsiye ediliyor.

  Beş vakit namaz da okuduğumuz Fatiha beşinci ayette her rekâtta okuduğumuz “İyyake Nebüdü ve iyyake Nestein.” “Sadece sana kulluk ederim ve sadece senden yardım isterim” diyerek Yüce Allah’a söz veriyoruz. Yine, “Rabbin ancak kendisine kulluk etmeni ve ana babaya iyilikte bulunmanı emretti. (İsra23) buyurarak şirkten uzak dur, Allah’tan başkasına ibadet veya dua etme ve Allah’tan başkasından yardım dileme diye emretmektedir. Bunun içinde kelime’i tevhidi ve şehadet kelimesini defalarca tekrarlamak değil o cümlelerde ki manalar istikametinde yaşamak insanı kurtarır. Bu inanç ve itikat üzere yapılan ibadetlerden elde edilen sevaplar terazinin kefesinde en ağır gelen amel olur. Bu sözde yine Hafız Iraki’nin tespitine göre uydurma hadistir. Fakat Iraki veya ihyayı hazırlayanlar, uydurmadır dememişler de, bu söz hadis kitaplarında bulunamamış demişlerdir.