258- “Yine Hasan’ı Basri rivayet ediyor: Resulüllah buyurdu: Kıyamet gününde derece bakımından sizin Allah nezdinde en üstününüz, en fazla acıkanınız ve Allah’ın sıfatları hakkında en fazla düşünenizdir. Kıyamet gününde Allah nezdinde en mebğuzunuz, fazla uyuyan, fazla yiyen ve fazla içeninizdir. Haberde varit olmuştur ki: Resulüllah kendiliğinden ve zaruret olmaksızın acıkırdı. Yani acıkmayı doymaya tercih ederdi. Iraki der ki: yukarıda ki sözler de hadis olarak aslına rastlanmamıştır. 259- “Kalpleri fazla yemekle ve fazla içmekle öldürmeyiniz. Çünkü kalp, ziraat gibidir. Ekinin üzerine su çoğaldı mı ölür.” Peygamberimizin fazla yemeyi kerih ören, israf olarak niteleyen veya sıhhate zararlı olduğunu bildiren sözleri vardır. Fakat insanın yemek yemesini kalbi kirletir, günaha sokar, kalbi öldürür gibi sebeplerle yemeyi men eden sözü olmaz. Çünkü Yüce Allah, haram olmayan, temiz olan şeylerde israf etmeden yiyin” buyurmaktadır. Hasan’i Basri Hz. Aişe’den şöyle rivayet ediyor: Allah’ın Resulü şöyle dedi. 260- “Cennet kapısını çalmaya devam ediniz.

  Bunu yaptığınız takdirde size açılacaktır. Ben: Ey Allah’ın Resulü! Biz cennet kapısını çalmaya nasıl devam edelim” dedim. Buyurdu ki: açlık ve susuzluk ile. Peygamber Efendimizin cennetin kapısını çalmamızı istediği muhakkaktır. Çünkü bu husus ayetlerle anlatılmıştır. Ama yemeği kesmek veya suyu içmemekle olmayacağına inanıyorum Çünkü yemeyi kesmek insan vücudunun gerekli gıdayı almaması sonucunda zafiyet nedeniyle hasta olacağı ve suyu içmemekle böbreklerin çalışmaması neticesinde iflas edeceği ilmin bildirdiği hallerdir. Böyle olunca yemeyip, içmemek, “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın” (Bakara 195) ayetine zıt olmuş olur. Cennetin kapısının nasıl çalınacağına da birçok ayet olmasına rağmen bir ayet ile örnek veriyorum: “Hiç şüphesiz Allah, inananlardan karşılığında onlara cenneti vermek için üzere canlarını ve mallarını satın almıştır. (Tevbe 1119 261- “Ey Aişe: Benim Resullerden “Ülül azim” arkadaşlarım, bundan daha şiddetli durumlara sabrettiler ve kendi halleriyle geçip gittiler. Rablerinin huzuruna vardılar.

  Rableri kendilerine ikram da bulundu. Sevaplarını çoğalttı. Binaenaleyh, kendim eğer maişete, refaha kaçarsam, bu durumun beni onlardan küçük düşürmesinden utanıyorum. O halde birkaç gün sabretmek, yârin kıyamette nasibimin azalmasından bana daha sevimli geliyor. Benim nezdimde arkadaşlarıma ve kardeşlerime yetişmekten daha sevimli bir şey yoktur. Hz. Aişe der ki: “Hiç bir zaman Resulüllah, doya-doya yiyip de karnını doldurmadı. Bazan onun açlığını görerek kendisine karşı şefkat ve merhametimden ağlıyordum. Mübarek karnını sıvazlar derdim ki: -Nefsim sana feda olsun! Eğer sen dünyadan seni kuvvetlendirecek ve açlıktan kurtaracak kadarını alsaydın ne olurdu?” Peygamber Efendimizin Medine hayatı da Mekke hayatı gibi çoğunluğu fakirlikle geçmiştir. 262- “Resulüllah buyurdu: Nefislerinize karşı açlık ve susuzlukla mücadele ediniz. Çünkü ecir buradadır.” Tasavvuf ehli Nefse ayrı bir varlık şahsıyeti vermişler. Ve onu disiplin altına almak için hey kötülük, açlık ve baskı ile tesir edileceğini zannetmişlerdir. İşin aslı nefis kişinin kendisidir, onu yanlışa sevkeden ise, nefsin hevasıdır.

Nefsin hevasından kurtarmak ilimle, imanla ve akılla olmaktadır. 263- “Kalbinizi az gülmek ve az yemekle diriltiniz, onu açlıkla diriltiniz. Böyle yaptığınız takdirde safvete kavuşur ve inceliği kesbeder.” Tebük seferine gitmeyen münafıklar hakkında Yüce Allah şöyle buyuruyor: Allah’ın Resulüne muhalefet ederek (Tebük seferine çıkmayıp) geri kalanlar, (Medine de) oturup kalmalarına sevindiler. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmek hoşlarına gitmedi. Ve bu: “Sıcakta sefere çıkmayın” dediler. (Onlara) de ki: “Cehennem ateşi sıcaklık bakımından daha şiddetlidir.” Keşke (Gerçekleri) anlasalardı. (Tevbe 81) Devamında ki, ayette savaştan kaçan münafıklara Yüce Allah: “Bundan böyle onlar az gülsünler, çok ağlasınlar. Kazandıklarına göre karşılık görürler.” Görüldüğü gibi “Kur’an, az gülmeyi cehenneme gideceklere münasip görüyor. Hâlbuki yukarıda ki uydurulmuş sözde kalbi diriltmek için az gülme isteniyor. 264- “Kim karnını aç bırakırsa, onun düşündükçe büyür. Kalbi sezgin olur. Bunların hepsi tasavvuf ehlinin uydurmalarıdır. Osmanlının ünlü mutasavvıfı ve âlimi Erzurumlu İsmail Hakkı “Marifet Name” isimli meşhur eserinde tasavvuf bölümünü işlerken devalı tavsiyeleri şunlardır. Çok yemek, çok su içirir. Çok su, çok uyku getirir. Çok uyku ve gaflet getirir diye uzatır giderdi. 265- “Tıka basa karnı doldurmak, hastalığın esasını teşkil etmektedir. Perhiz ise, ilacın temelini teşkil eder. Her cisme ve bedene mümkün olduğu kadar riyazatı tatbik ediniz. Çok hadis uydurulan konulardan biri de belki de en ön deki yemeyi içmeyi azaltmayı tavsiye eden tasavvuf koludur. Fakat günümüzde ki tasavvuf erbabı çağ atlamış durumdalar. Bu günkü sofiler kırk gün aç durup çile çekmeyi bırak, kırk saat bile aç duramazlar. Geçenler de bol Gavs’lu bir tasavvuf kolunun dört tane ereni bir sofrada beraber olmuşlardı. Bir sofrada beraber olan 4 Gavs’un önüne konan yemek 44 kişiyi doyurur, hatta biraz da artardı. Şimdi bize eskilerin edebiyatını yapmak kaldı.