301—“Başka bir hadis: “Günahına tevbe eden kimse, günahı olmayan kimse gibidir.” Bu uydurma hadisin Arapçası şöyledir: “Ettaibü minezzenbi kemen la zenbe leh.”

Bu söz Arapça söyleniş hali ile vaizlerde, hutbelerde hadis olarak en çok tekrarlanandır. Hâlbuki mevzuat kitaplarının tamamında hadis değil uydurma söz olduğu yazılıdır.

Bu sözün 28 Şubatlardan kalma özel bir siyasi geçmişi de vardır. Kanlı bir ayaklanma sonucu asıl vatanına giden Feto, gitmeden evvel batılı Hıristiyan âlemi ile “Dinler arası diyalog” adı altında bir anlaşma yapmışlardı. Bu anlaşmaya göre dinler arası diyaloğun devam etmesi için bir dinin taraftarları diğer dinlerden üstün olduklarını dillendirmeyeceklerdi. Hocalarımız, manasının ne olduğunu söylemeden hutbe içinde bir ayet okurlardı: İnneddine indellah’il islam. (Âk’i İmran) “Allah indinde gerçek din İslam” demektir. Cemaat kenarda dursun, hutbeyi okuyan Hocaların bile çoğunun anlamadığı bu ayetin manasından Hıristiyan ve Yahudiler rahatsız olmuşlar, illa bunu Cuma hutbesinden çıkaracaksınız diye bastırmışlar. Bizim Diyanette bu diyaloğa bayıldığı için hemen bir yeni hutbe kitabı hazırlamışlar ve Türkiye çapında il ve ilçe Müftülüklerine göndermişler.

İmamlarımız yeni hutbe kitabını açmışlar ki, değişen bir şey yok, sadece manası söylenmeden okunan o ayet kaldırılmış ve yerine uydurma hadis, “Ettaibü minezzenbi” sözü konmuş. Gerçi bu sözün de manası söylenmediği için değişen bir şey olmamış. Ama Türkiye genelinde bulunan binlerce camide imamlık ve müezzinlik yapan hocalarımızdan bir tanesi çıkıp ta böyle şey olmaz. Kimse bizim hutbemizden “Allah katında İslam’dan başka din yoktur” ayetini kaldıramaz diyememiş. Hâlbuki daha yakın zaman önce bir imam çıkıp, “işkâl altındaki memlekette Cuma namazı kılınamaz” diyebilmişti. Ve bu vatan böyle kurtarılmıştı.

İşin tuhafı Feto asıl memleketine gitti. Dinler arası diyalog bitti. O zaman ki Diyanetçiler emekli oldu. Hatta yeni Diyanetçiler o uydurma, “Ettaibü minezzenbi, sözünü kaldırıp, yerine, “İnneddine ındellah’il İslam” ayetini koydular. Fakat uydurma hadis ile ayet arasında ki farkı göremeyen manalarını anlayamayan imamlarımızın bazısı eski usul yine uydurma hadisi okumaya devam ediyor. Bir kısmı ise, önce uydurma hadisi okuyor, sonra ayeti okuyor. Biraz daha bilinçli olup ayetin manasını idrak eden Hocalarımız da sadece ayeti okuyorlar.

İmam Gazali, bu uydurma sözü yazdıktan sonra şu uydurmayı kıssayı da ilave ediyor: Rivayet ediliyor ki, Habeşistanlı birisi sordu:

--Ey Allah’ın Resulü! “Ben fahiş işler yapıyordum. Acaba tövbe edebilir miyim?

Resulüllah: Evet deyince, Habeşli gitti, sonra dönüp sordu: “Ey Allah’ın Resulü! “Ben o fahiş hareketlerde bulunurken, Allah beni görür müydü? Resulüllah, Evet deyince: Habeşliden bir figan çıktı ve figan ile beraber ruhu çıktı.

302—“Resulüllah buyurdu ki: “Hamd, Rahmanın Ridasıdır. (Abasıdır.”

İmam Iraki’ye göre bu söz de hadis değildir. İslam ulemasının çoğu “Hamd” kelimesine “Hamdetmek-şükretmek” manası vermişlerdir. Fakat Araplarda adet olduğu gibi bir topluma karşı konuşma yapan ve ya cemaate hutbe okuyan yahut ta namaz kılan kişiler “El Hamdü Lillah’i Rabbil âlemin” cümlesi ile başlar. Şimdiye kadar verilen mana Hamd-şükür, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Yenilerin verdiği manaya göre ise, “Hamd” bütün övgüler anlamı veriliyor. Yani “Övgülerin hepsi Âlemlerin Rabbinedir” demektir.

303—“Resulüllah Efendimiz buyurdu k: “Allah’ın ayetleriyle zengin olmayan bir kimseyi Allah zengin etmez.

Bu söz ilmin nimetine işarettir. Buyurdular ki: Kur’an o zenginliktir ki, ondan daha üstün zenginlik yoktur ve onunla beraber fakirlik yoktur. Bu sözün de aynı lafızlarla kitaplarda hadis olarak geçmediğini bildirir.

304—“Haberde varit oldu: Yeryüzünün en şükredicisi getirilir de, Cenbı Hak ona şükredenlerin mükâfatını verir. Sonra yeryüzünün en sabırlısı getirilir ve ona denilir ki: Sen razı değil misin? Biz bu şükredene verdiğimiz gibi sana da mükâfat verelim. O: --Evet ya Rabbi! Razıyım der.

Bu cümleler: Ya noksan yazılmış ve yanlış yazılmış. Çünkü hiçbir mana ifade etmeyen boş bir söz. Allah şükreden kuluna mükâfat veriyor. Sonra sabreden kulunu çağırıyor ve ona diyor ki. Biz şükredene verdiğimiz gibi sana da mükâfat versek razı olmaz mısın? O da der ki, razıyım. Burada haber olacak bir farklılık yok. Zaten Iraki’ye hadis olmadığı tespit edilmiştir.

305—“Cennetin bütün kapıları iki kanatlıdır. Ancak sabır kapısı bu hükmün dışındadır. Çünkü o, bir kanatlıdır. O kapıya ilk giren bela ehlidir. Onların önünde Eyyüp (a.s.) vardır.”

Cennetin bütün kapıları iki kanatlıdır’dan maksat, cennetin kapıları açıktır ve insanların oradan geçmesi kolaydır. Fakat sabır kapısı tek kanatlıdır ve oradan çok az kişi geçebilir. Çünkü belalara, musibetlere, hastalıklara sabretmek kolay değildir. O nedenle sabır kapısı dardır ve geçeni azdır. Diğer taraftan İmam Iraki’ye göre bu sözde hadis değildir.