Muhyiddin-i Arabî’nin Yunan filozoflarından aldığı kadim dünya, kadim kâinat fikrini Vahdet-i Vücut boyası ile boyayıp tasavvuf yolu ile İslam’a bir inanç akidesi olarak sokmak istediğini geçmiş sohbetlerimizden biliyoruz. Bu fikirle kâinatta ne varsa yani taş, toprak kaya, su deniz, ateş güneş, ay ve bütün gezegenleri sonradan yaratılmadığını, hepsinin Ezelden beri var olduğunu, yaratılmadığını ve Allah’ın bizatihi kendisi olduğu inancı bilinen gerçeklerdendir.
Muhyiddini Arabî’nin vahdeti Vücuda kattığı bir fikir var ki, yüzde yüz şirk içermektedir. C. Rumi der ki: “Kâinatta ne varsa Allah’ın kendisidir. Ancak Allah kuluna görünmek istediği zaman bir Allah dostunun yüzünde tezahür eder. Yani Allah kendini şeyh efendide gösterir” der. İşte oradan ilham alan günümüz müritleri, Allah ete kemiğe bürünerek şeyhimizde göründü diyerek şirk bataklığına batıyorlar.
M. Arabî’nin vahdeti Vücut çağrıştıran sözleri çoktur. İşte bazı örnekler: (Füsusul Hikem)
Kendisi onların aynı olduğu halde, eşyayı yaratanı tenzih ederim.
Gözüm onun yüzünden başkasına bakmadı, Kulağım kelamından başka sesi duymadı. (Fütuhatı Mekkiye 2.cilt)
İnsan da kendisiyle Hakk’ın kendisini gördüğü tecelligahtır. (Füsus Âdem Fassı)
İnsanın yapısı Allah’ın suretidir. (Füsus Yusuf-i Fas.)
İshak Fas’ından örnekler: Kevni, (Kâinatı) sadece bir hayaldir. =, hakikatte ise Hak’tır.
İbn Arabinin bir cümlesi: “Ey eşyayı kendi nefsinde halk eden. Sen halk ettiğin şeyi camiisin.” (Kendinde toplamışsın.)
Füsus-ul Hikem İkinci Fas, Şit kelimesi: İbnü-l Arabi’ye göre kader anlayışı tamamen Cebriye inancı ile eşittir. O’ halde Allah’tan bir şey istemek veya dua etmek cehalettendir. Çünkü her şey ezelde takdir olunmuştur ve takdir olunduğu tarzda gerçekleşecektir. Günah ya da itaat, hayır ya da şer, iyi ya da kötü olması eşittir. Eğer bir şeye ulaşmak, dua ve talep ile gerçekleşeceği takdir edilmişse o, bunların dışındadır. Kamil Sofi ise, hiçbir şeyi istemez. O’ her an ruhi istidadının boyutlarına hâkim olabilmek için kalbini kontrol eder.
Muhyiddini Arabî’nin tasavvufa kattığı Hurafe sadece Vahdet-i Vücut değil tabii ki: Füsusul Hikem de Vahdeti Vücut ile beraber icat ettiği hurafeler şunlardır:
1- Vahdet’i Vücut
2- Hatem-ül Evliya
3- Ricalü’l Gayp
4- Firavun’ un İmanı
5- Putlara İbadet
6- Gaybdan haber verme ve Hurufilik.
Vahdet-i Vücudu anlattığımıza göre Hatem’-ül Evliya’dan devam edelim: M. Arabî rüyasında bir tuğlası eksik bir duvar görür ve o eksik tuğlanın son veli olarak kendisi olduğunu anlar. Son peygamber Hz. Muhammed olduğu gibi Hatem-ül Evliya yani son velinin de kendi olduğu inancındadır.
Fakat bu Hatem-ül Evliya yani son veli fikrini o icat etmiş ama geçmiş bölümde anlattığım gibi Hatem-ül Evliya Süleymancılara göre bu sıfatın sahibi Süleyman Hilmi Tunahan’dır. Günümüz de başka tarikatlar da kendi şeyhlerinin Hatem-ül Evliya olduğunu söylemişlerse de Süleyman Efendinin ölümü üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen Süleymancılar hala Üstatlarını Hatem-ül Evliya olarak kabul ederler.
Mecburen kaldığımız yerden devam edeceğiz inşallah.