Süleymancı kurslarındaki hatıralarımı anlatmaya devam ediyorum. Süleymancılar da Tasavvuf ehli ve Nakşibendî oldukları için bizde ister istemez tarikata girmiş ve Rabıta dâhil tarikatın gereklerini yerine getirmeye çalışıyorduk. 
İşte tarikat sohbetlerinde en çok anlatılanların başında M. Arabî geliyordu.  O nedenle M. Arabiye biraz daha fazla yer ayırdık. İslam dinine uymayan konularda tasavvufa en çok hurafe onun yazılarıyla girdiğinden dolayı bu bahsi biraz uzun tutmuş olduk. Şimdi kaldığımız yerden M. Arabî’yi anlatmaya devam edelim:
M. Arabî’nin yazdıklarına halk isyan etmişti:
Hallaç-ı Mansur’un idamından sonra çıkan isyan, M. Arabî’nin yazdıkların da yine zuhur etmiş ve şiddetlenmişti. Bu isyanın sebebi, M. Arabî’nin Vahdet-i Vücut nazariyesi ve İslam dinine uymayan sözleri idi. Muhyiddin’in eserleri, fakihleri ayaklandırmış, bunların birçoğu onu sapıklıkla ve kâfirlikle itham etmişler, onun hulul ve ittihadı içeren sözleri onlara bu tavrı aldırmıştı. Bu nedenle Mısır’da öldürülmekten zor kurtulmuştu.
Onun ölümünden sonra, Vahdet-i Vücut nazariyesini en çok eleştirenler başta 728 de vefat eden İbn Teymiye, 808 de vefat eden İbn Haldun, 852 de vefat eden İbn Hacer el Askalani, 858 de vefat eden İbrahim el Bikai ve daha birçok İslam âlimi olmuştur. 
Bunların içinde İbrahim Bikai’nin yaptığını bir başkası yapmamıştı. Çünkü o, Arabî’nin noksanlarını ve yanlışlarını “Tenbihü-l Gabi ala tekfiri İbn Arabi” ve “Tahzirü-l İbad min ehlil inad bi bidat-ül ittihat isimli kitaplarını M. Arabi’ye tahsis etmiş ve bu kitaplarda onun aleyhine söylenen her şeyi toplamıştır. Daha da ötesi, M. Arabi’ni küfrünü ispat eden bütün delilleri ve onları söyleyenleri kaydetmiştir. 
Buna rağmen M. Arabî, birçok taraftar kazanmış ve bunlarda onu müdafaa etmişlerdir. Mecdüddin Fırazabadi, Kutbüddin Hamevi, Selahaddin es Safadai, Şihabüddin Ömer es Sühreverdi, Fahreddin bin Razi, Celalettin Suyuti, Abdürrezzak Kaşani ve Abdülgani Nablusi M. Arabî’yi ve Vahdet-i Vücudu destekleyenlerden olmuşlardır. 
M. Arabî, bütün varlığın bir olduğunu savunuyor, mahlûkatın varlığı, Hakkın varlığıdır diyordu. Yunan filozoflarının vardan yok, yoktan var olmaz felsefesiyle oluşan Kadim dünya teorisini tasavvufçular Vahdeti Vücuda çevirmişler ve Kadim dünyanın kendisi Allah'tır diyerek yaratılanı yaratan-Mahlûku, Halik yapmışlardır. Ama bugün bilim dünyasının kabul ettiği Bing-Beng ortaya çıkınca bu kadim dünya teorisinin papucu dama atılmıştır.
Kısa İzah: Biz Muhyiddini-i Arabî hakkında kısaca şunu söyleriz. M. Arabî’nin imanı Kur’an-ın imanı değildir. Çünkü Kur’an’da bir yaratan vardır ki O da Allah’tır. Bir de yaratılan vardır ki ona da mahlûkat denilir. Arabî, Allah’ın yarattığı mahlûkatı ilahlaştırmış ve her şeye tapılacağını söylemiştir. Bu sebeple kendi zamanın da ve sonraki zamanlarda yaşayan iki yüzden fazla âlim Muhyiddini-i Arabî için kâfir demişlerdir. Muhyiddini-i sevenler ve bilhassa tasavvufçular, onun için “Şeyh-ül Ekber” derken, fakihler ve âlimler ona “Şeyh-ül Ekfer” en kâfir şeyh demişlerdir.
Konu devam edecek inşallah.