115- “İki yüz senesinden sonra en hayırlınız hafif-ül Haz olanınızdır.” Peygamber Efendimize “Hafif-ül Haz”ın ne olduğu soruldu. “Ailesi ve çoluk çocuğu olmayandır” buyurdu.”

Bu söz de daha evvel geçtiği için analiz yapmıştım. Peygamber Efendimizin meşhur sözüdür: “Evlenin ve çoğalın. Mahşerde ümmetimin çokluğuna sevinirim” buyurmuştur. Ümmetine böyle seslenen Peygamber Efendimiz nasıl olur da “Ümmetinden ailesi ve çocuğu olmayanları hayırlı olarak ya da eder. Bu sözünde uydurma olduğuna şüphe yoktur.

116- “Ben yere göğe sığmadım, mümin kulumun kalbine sığdım.”

Tasavvufçuların sözü Allah’a isnad ederek söylediği ve açıkça Allah’a iftira ettiği, hadisi kutsi diye uydurduğu sözlerin başında bu cümle gelir. Kur’an’ın deyimi ile “Allah, iman edip takva üzerine olan her müminin velisi (Dostudur” ve ona şah damarından yakındır. Buradan yola çıkarak Allah’ın veli/dost kabul ettiği kullarını sınıflandırıp, sadece tarikat şeyhlerine veliliği has kılan tasavvufçular böyle söz uydurup onu da kutsi hadis yaparak “Allah’ın her an gönüllerinde olduğunu iddia ederler ve bu halin kendilerine mahsus olduğunu söylerler. Bu iddialarında öyle ileri giderler ki şöyle bir menkıbe uydururlar: Hacca niyet eden bir sofi gerekli harçlığını hazırlayıp yola düşer. Yolda giderken bir zaviyede ihtiyar bir dervişe rastlar. Derviş, hacı adayına, “nere gidiyorsun? Diye sorar. Hacca, diye cevap verir. Ne kadar harçlığın var” der. Hacı adayı: “Yedi dinarım var” der. Bunun üzerine Derviş, hacı adayına şöyle seslenir. “Ey Hacca gitmek isteyen kişi, gideceğin yerdeki Beytullah’a =Allah’ın evine, Allah’ü Teâlâ hiç girmemiştir. Benim kalbime ise bir defa girdi, bir daha çıkmadı. Sen gerçekten Hacı olmak istiyorsan, kesende ki paraları benim önüme at ve etrafım da yedi defa dönerek tavafını tamamla. Bil ki gerçek Hacı oldun.

Bu tasavvufçuların, Allah’ü Teâla’yı kalplerine hapsetmelerinin onlara dünyevi olarak sağladığı daha birçok nimetler vardır.

Ünlü mutasavvıf Sühreverdi’nin “Avarif-ül Maarif” isimli kitabında mevzu (Uydurma) hadisler.

117- “Yediklerinizi zikirle eritiniz.”

Tasavvufçuların zikirleri, kelime tekrarı, hareket hoplayıp-zıplamak, kafa sallamak, halay çeker gibi dönmek ve kafiyeli şekilde boğazdan hırlak bir ses çıkarmak olduğu için “yediklerimizi böyle zikir yaparak eritelim” manasında bir hadis uydurmuşlar. Kur’an’a göre zikir, kesinlikle bu sayılan şekilde lafız tekrarı yapmak değildir. Zikir, ya anlamlı bir şekilde yüce Mevla’ya dua etmektir ve ya Allah’ü Azim-üş Şanı akıldan, hatırdan çıkarmamak ve her an Onunla beraber olduğu bilincinde olmaktır.

118- “Hakkın bir cezbesi, ins ve cinnin ameline denktir.”

Cezbe kelimesi tasavvufçuların icat ettiği bir kelimedir ve şöyle tarif etmişlerdir: Bir inanışın ya da bir duygunun verdiği coşkuyla kendini yitirme, kendinden geçme durumudur. Yukarıdaki söz, “Hakkın bir cezbesi” diye başladığına göre Allah’a cezbe yakıştırmak normal olmaz. Kul cezbe gösterince insanların ve cinlerin ameline denk olmak ne demek? Hulasa uydurma olduğu her halinden belli olan bu söz mevzuattandır.

Ünlü mutasavvıf Sühreverdi’nin “Avarif-ül Maarif” isimli kitabında mevzu (Uydurma) hadisler.

119- Asaya yaslanmak peygamberlerin adetlerindendir.”

Bu söz hakkında Beyruti (1276), doğru bir söz fakat hadis değil demiştir. Kavukçi (1305) ise, onun dediğini desteklemiştir. Elbani de “Asa, müminin alameti ve öncekilerin sünnetidir” şeklinde ki haber için “mevzu” uydurma damgası vurmuştur.

120- “On dirheme alınan bir elbisenin bedeli içinde bir dirhem haram para olsa, Allah o kişinin ne farzını, ne de nafilesini kabul eder.”

Yani deniyor ki: giydiğin elbisenin, alırken verdiğin paranın onda biri haram olsa, kıldığın namaz farz da olsa, nafile de olsa kabul olmaz. İbadetleri kabul edecek olan Yüce Rabbimizdir. O’nun adına şunu kabul eder, şunu kabul etmez demeye kimsenin hakkı yoktur. Kaldı ki insanın kazancına bilmeden bir yerlerden hak etmediği bir şey de karışmış olabilir. İnsanların önüne böyle çaresizlikler döküp de ümitlerini kırmak doğru değildir. Yüce Rabbimiz, yaptığımız ibadet ve taatı, birçok eksiklerimize rağmen kabul eder inşallah diyoruz. Bu sözün de hadis olmadığı bildirilmiştir.

121- “Dikkat edin! Ebrarın bana kavuşmaya arzusu arttı. Oysa benim onlara kavuşma arzum daha şiddetlidir.”

Bu sözü geçmişte bir daha yazmıştık. Bu söz bir hadisi kutsi olarak yazılmış. Yani bu söz manası itibariyle Allah’ü Teâlâ’ya ait oluyor. Hâlbuki tasavvuf ehli, bu sözü kendilerini övmek ve Allah yanında ne kadar sevildiklerini göstermek için uydurmuşlardır. Yani bu söz de demek istiyorlar ki: Biz tasavvuf ve tarikatçılar, iyi insanlar olarak Allah’a kavuşmayı çok istiyoruz. Fakat Allah bize kavuşmayı, bizim ona kavuşmayı istememizden daha fazla arzuluyor. Bir şeyi isteyip te elde edemeyene onu arzuluyor” derler. Allah’ı böyle düşüncelerden tenzih ederiz. Allah bir şeyi arzulamaz, istediğini hemen elde eder. Diğer taraftan peygamberimiz bile Kur’an ayeti ile “Bana ve size ne olacağını bilmem” dediği halde, sanki ahiretlerini garantilemişler gibi Allah bizi mükâfatlandırmayı istiyor” demek, haddi aşmaktır. Bu söz hadis olmayıp Allah’a ve peygambere iftira olarak uydurulmuş bir sözdür.

Ünlü mutasavvıf Sühreverdi’nin “Avarif-ül Maarif” isimli kitabında mevzu (Uydurma) hadisler.

122- “Ey Ali yemeğe tuzla başla ve tuzla bitir. Çünkü tuz, cinnet, cüzzam, alaca hastalığı, karın ağrısı ve diş ağrısı gibi yetmiş hastalığa şifadır."

Geçmişte de buna benzer bir mevzu söz geçmişti. Fakat bu seferki söze öyle bir cümle ilave edilmiş ki, “Tuz’un yetmiş tane hastalığa şifa olduğu söylenerek” mübalağa edilmiştir. Bugünkü doktorlar çok tuz kullanmanın, hatta kırk yaşından sonra az tuz kullanmanın da zararlı olduğunu söylemektedir. Sözün mevzu olduğu çoğunlukla kabul edilmiştir.

123- “Kula namazından yazılacak olan, ancak aklı başında kıldığı kısmın sevabıdır."

Söz hakkında Irakî (806) onun merfu olarak aslını bulamadım demiştir. Supki (771) de onun isnadını bulamadığı hadisler arasında zikretmiştir.

Mana yönünden de bu sözün tahlile ihtiyacı vardır. Huşu içinde namaz kılabilmek için kişinin her an Allah’ın huzurunda olduğunu bilmesi gerekir. Hâlbuki cemaat arasında “Hoca fatih adan sonra zammı sure olarak ne okudu” diye yapılan anketlerde cemaatin yüzde doksan bilmediği tespit edilmiştir. Sözü hadis olarak kabul etmekte, ne okuduğunun bilincinde olmayanların namaz kılmalarının gereksiz olduğu gibi bir anlayışa kapı açar. Burada yapılması gereken şey, ibadet edenlerin huşu içinde olmaları ve Allah’ın huzurunda olduklarının bilincinde olmaları için okuduklarının manalarını bilmeleri ve onları düşünerek namaz kılmalarıdır. Bunun içinde namaz kılarken okuduğumuz her ayetin, duanın ve sözün manasını bilmemiz gerekir.

124- “Dininizin yarısını şu Humeyrâ’dan (Aişe) öğrenin."

Bu söz hadis mecmualarında değil de daha çok mevzuat ve halk dilinde meşhur olmuş sözleri toplayan kitaplarda bulunmaktadır. İbn Hacer (852) bir isnadını bilmiyorum, hadis kitaplarında da hiç görmedim” demiştir. İbn Kesir (774) onu, Zehebi (748) VE Müsned (264) sormuş, onlar da hadis olarak bilmediklerini söylemişlerdir. Hadis değerlendirmede tanınmış kişi olan Süyuti (911) bile “Bir bilgiye sahip olmadım” demiştir.

Mevzuat kitaplarında için “Humeyra” geçen hadislerin uydurma olduğu söylenmiştir. Sonuçta sözün uydurma olduğunda şüphe yoktur. Zira eski ve yeni birçok mevzuat kitabı ona yer vermiştir.