104- “Kalplerini yün elbise giyerek nurlandırın. Çünkü yün elbise dünya hayatında aşağılayıcı, ahirette ise bir nurdur.”

Tasavvufun doğduğu zamanlarda fakirler daha çok yünde yapılan giysiler giyiyorlardı. Tasavvufçular da tevazu göstermek için yünlü giyerlermiş ve onun ahirette kendilerine nur olacağını söylerlermiş? Fakat bugün ki dervişler çağ atladıkları için İngiliz kumaşı giyiyor, Mercedes’ten başka arabaya da binmiyorlar.

105- “Kürsi’ye göre Cibril’in sureti, zırhın içindeki demir halka gibidir. Kürsi, Cibril ve Arş bunların hepsi, ilim ehline görünen Melekûta oranla çölde ki kum tanesi gibidir.”

Cebrail, kendi suretinde sadece Peygamber Efendimize görünmüştür. Bu durum açık olarak Necim Suresi 6. Ayetten 18. Ayete kadar Cebrail’in Peygamberimiz le görüşmesi anlatılır.

“Derken o kendini olanca haşmetiyle gösterdi. Önce en uzak ufukta belirmişti. Daha sonra yaklaştı, derken iyice sokuldu. Öyle ki, iki yay aralığı, hatta daha az bir mesafe kaldı. İşte Allah’ın kuluna vahyettiğini böylece iletmiş oldu. Gördüğünü gönlü yalanlamadı. Ne yani, şimdi siz ne gördüğü hususunda onunla tartışacak mısınız? Doğrusu onu bir başka inişte yine görmüştü. En sonunda Sidre ağacının yanında.” Devam eden ayetlerde Cebrail’in görünmesi teferruatı ile anlatılmaktadır ve inkârı küfürdür. Bu ayetlere göre Cebrail’i asli suretinde Peygamber Efendimizden başka onun zamanında ve daha sonra gören olmamıştır.

Şimdi hadisi birazcık analiz edersek görürüz ki Bu sözü hadis olarak uyduranlar kendilerine ilim ehli diyen tasavvufçular. Sadece uydurmakla kalmamışlar, yalan içinde yalan uydurmuşlar. Bunlar Yüce Allah’ın yarattığı Kürsi, Arşı Cibril’i görmüşler ve bunları Melekût âlemi ile orantılamışlar, şöyle bir sonuca ulaşmışlar: Kâinatın tümünü içine alacak kadar büyük olduğu söylenen Arş, onunla beraber Kürs ve Cebrail’in toplam büyüklüğü Melekût âleminin yanında bir kum tanesi kadarlarmış? Ben burada hangi yalanlarını ve ya yanlışlarını düzelteyim. Bunlar öyle bir ilim ehli ki, Arşı, Kürsi ve Cebrail’i ölçmüşler, sonra da Melekût âlemini müşahede etmişler. Melekût âlemi o kadar büyükmüş ki, Arş, Kürs ve Cebrail onun yanında kum tanesi kadar ufak kalıyormuş?

106- “İbn Abbas’ın bildirdiğine göre, Yahudiler Hz. Peygambere gelerek, “Ruh nedir, cesetteki ruh nasıl azap görecek” bize anlat dediler. Bu hususta kendisine her hangi bir bilgi gelmediği için onlara cevap vermemiştir. Bunun üzerine Cebrail, “Sana ruhu soruyorlar, de ki: Ruh Rabbimin emrindedir ve bize bu konuda çok az bilgi verilmiştir” ayetini getirdi.”

Bu söz hadis olarak hadis kitaplarında geçmemesine karşılık, İsra Suresinin 85. Ayetinin nüzul sebebi olarak doğru bir haberdir.

107- “Kim bir başkasına Allah’ın kitabından bir ayet öğretirse, onun efendisi olur. O kişinin, onu terk etmemesi ve ona kimseyi tercih etmemesi gerekir. Kim böyle davranırsa, İslam ile bağlarından birini koparmış olur.”

Ebu Usame el Bahili’nin rivayet ettiği bu hadis hadis âlimleri hiçbir hadis kitabında bulamamışlardır.

(Sühreverdi’nin “Avarif-ül Maarif” kitabından Tasavvuf kültüründe hadis.)

108- “Hz. Peygamber, namazda sakalı ile oynayan bir adam görmüş ve “Şayet kalbinde huşu olsaydı, diğer organlarında da huşu bulunurdu” buyurdular.

Namaz kılarken ameli kesir (yani elini kolunu oynatmasınlar) yapmasınlar diye söylenmiş sözlerden olabilir. Hadis olmadığı tespit edilen sözlerden biri olsa gerek.

109- “Beni, Âdem su ile çamur arasında iken peygamberdim.”

Bu sözde Mevzuat kitaplarında uydurma olarak gösterilmiştir. Kur’an’ı Kerimin birkaç yerinde “Gad Halet Min Kablihir Rusul” cümlesi geçer. “Şüphesiz senden evvel birçok Elçiler gelip geçti.” (Nisa 144) Allah’ü Teâlâ, açıkça senden önce nice peygamberler gelip geçti buyururken, yine (Ahzap 40.) ayetinde “Hatemen Nebiyyin.” “Muhammed, Nebilerin sonuncusudur” buyururken, Hiç Peygamber Efendimiz, “Âdem su ile çamur arasında iken ben Peygamberdim” der mi? Bu sözleri uyduranlar, hicri üçüncü asırda ortaya çıkan tasavvufçulardır. Çünkü Peygamberi yücelterek aynı yoldan kendilerini de yücelere çıkma arzu ve niyetleri vardır.

110- “Hz. Peygamberin yanında bulunan Sahabilerden bir kısmı Kur’an’ı, bir kısmı ise şiir okurken bir adam çıka geldi. Ey Allah’ın Resulü! Hem Kur’an, hem şiir ikisi bir arada olur mu” dedi. Peygamberimiz de: “Bir ondan bir bundan (Olabilir)” buyurdu.”

Bu söz cümlesi de hadis olarak kitaplarda bulunamamıştır. Vahyin ilk gelmeye başladığı sıralarda ayetlerin okunmasını duyanlar, Peygamberimizin okuduğu ayetleri şiire benzetmişler ve Peygamberimize “Şair” demişlerdi. Müşrikler, ayetleri inkâr ederek Peygamberimize şairlik yakıştırırken, yukarıda ki sözde olduğu gibi, “Bir ayet, bir Kur’an oku” der mi?

(Sühreverdi’nin “Avarif-ül Maarif” kitabından Tasavvuf kültüründe hadis.)

111- “Her şeyin bir anahtarı vardır, cennetin anahtarı da sabreden fakirleri ve miskinleri sevmektir.”

Bu söz mana itibariyle güzel bir sözdür. Terğip ve Terhip maksadıyla söylenmiş olabilir. Fakat yapılan tespitlere göre bu sözde hadis değildir.

112- “Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederek söylüyorum ki, Allah’ı kullarına, Kulları da Allah'ına sevdiren ve yeryüzünde insanlara nasihat için dolaşan insanlar, Allah’ın en sevgili kullarıdır.”

Bu hadis diye takdim edilen söz evliya geçinenlerin uydurduğu sözdür. Yani bu şeyhler, kendinden veliler diyorlar ki, “Biz kulları Allah’a, Allah’ı da kullarına tanıtırız. Aman Allah'ım! Ne büyük bir söz: Haydi, Allah’ü Teâlâ’nın isimlerini öğrenerek Kur’an’ın tarifini insanlara verebilir. Fakat kulu Allah’a tanıtmak ne demek? Allah, yarattığı kulu, şah damarından daha yakın olan Allah’a tanıtmak demek haddi aşmaktır, Allah’a bilmemezlik isnat etmektir.

113- “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanın.”

Allah’ın ahlaki ile ahlaklanmak” ta çok büyük bir söz. Ahlak, yaratılış anlamında ki Hulk’un çoğulu ahlaktır. Yani yaratılışlar demektir. Yaratan Allah’a yaratılmayı isnat etmek büyük yanlış olur. Hz. Ayşe’ye, Peygamberin ahlakı nasıldı diye sorulunca, Hz. Aişe, “Onun ahlakı Kur’an’dır, siz Kur’an okumuyor musunuz? Demiştir. O halde “Kul Allah’ın ahlakı ile değil, Peygamberin ahlakı ile ahlaklanabilir. Çünkü peygamber bize Kur’an’da “Üsve-i Hasene” en güzel örnek olarak gösterilmiştir. Birini örnek almak demek, onun ahlakı ile yaşamak demektir. Bazıları, Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmak” sözünü Kur’an’ı Kerimin Bakara suresinde ki 138 ayetine benzeten olabilir. O ayette Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah’ın vurduğu boya… Kim Allah’tan daha güzel boya vurabilir ki? İşte biz (Bunun için) O’na kulluk edeceğiz.” Bu ayette bahsedilen “Allah’ın boyası” “Fıtrat” yani insanın doğasıdır. Fıtrat, insanın doğasına Allah’ın döşediği muhteşem altyapıdır. İnsanın tek doğal boyası budur. Onun üzerine sürülen tüm boyalar sentetiktir. (M. İslamoğlu)

114- “İki yüz yılından sonra bekârlık mubah olacaktır.”

Bu sözde aşağıda ki uydurmaya yakın mana içeriyor. Bir kısım dervişler, aile hayatı kurmamışlar. Kendi hallerinin daha faziletli olduğunu göstermek için bu sözleri uydurmuşlar ve Peygamberinize iftira ederek hadis diye duyurmuşlardır.