Büyükler demiştir ki; “Köre yüzünü, sağıra sözünü gösterme, sonra yorulursun gönül.” Edebiyatımızda körlükle ilgili deyim ve atasözleri çokça yer almıştır. Ancak bu deyim ve atasözleri fiziki körlük ve sağırlık yerine, bakarlar ama görmezler, işitirler ama duymazlar ifadesine uygun kelam-ı kibarlarla desteklenmiştir. Laf anlatmak istediğimiz kişi bize kulaklarını kapamışsa cümleler tesir etmez, boşa konuşuruz. etrafımızdaki insanların dedikodularından yorulduysak, susup içimize yöneldiğimizde sözlerin bıçak gibi kesildiğini görürüz. Şark hikâyeleri arasında anlatılan, sağır çobanda olduğu gibi.

Vaktiyle fakir bir keçi çobanı yaşardı, hergün keçileri otlamaları için köyü gören bir tepeye götürürdü. Sağırdı fakat bunu hiç kafaya takmazdı. Bir gün karısı hergün verdiği yiyecek çıkınını unuttu. Çocukla da göndermedi, normalde vakit ilerlemiş bile olsa, biriyle yemeğini gönderirdi. Eve gidip çıkınımı alayım diye düşündü. “Burada akşama kadar bir şey yemeden duramam.” dedi. O sırada tepenin yamacında ot kesen bir adam gördü. Yanına giderek şöyle dedi; “Kardeş şu keçilere bir zahmet göz kulak olda dağılmasınlar. Benim hanım öğle yemeğimi koymayı unutmuş; onun için köye inmem lazım.” Fakat diğer adamın da kulakları yaşlılık sebebiyle işitmiyordu. Çobanın dediklerini tamamen yanlış anlamıştı. Şöyle cevap verdi: “Hayvanlarım için kestiğim otları neden sana verecekmişim? Evde bir ineğim bir de koyunum var; onlara yiyecek götürmek için birsürü yol tepiyorum. Beni rahat bırak, senin gibilerle alışverişim olmaz”. Ve kabaca gülerek eliyle işine git kardeşim dedi. Çoban adamın dediklerini işitmedi ve cevap verdi; “Razı olduğun için teşekkür ederim değerli dostum. Merak etme hemen dönerim. Sayende içim rahat olacak.” Köye koşup küçük barakasına gittiğinde karısının rahatsızlandığını, komşu hanımlarından birininde ona yardımcı olduğuna şahit oldu. Yiyecek çıkınını alıp hemen tepeye koştu. Keçileri dikkatlice saydı, hepsi oradaydı. Diğer adamın hâlen ot biçtiğini görünce, çoban kendi kendine düşündü: Ne güvenilir bir insan! Hayvanlarıma göz kulak olmuş, teşekkür bile beklemiyor! Şu topal keçiyi ona vereyim, zaten ben de kesip kendim yiyecektim, akşam ailesiyle birlikte yesinler. Böylece küçük topal keçiciği sırtlayıp bayır aşağı inerken seslendi: “Hey kardeş, keçilerime baktığın için sana bir hediye getirdim. Akşama bununla güzel bir kavurma yaparsın. Bak bir ayağı topal.” Ne yazık kiot yolan adam onun dediklerini işitmedi. Ve öfkeyle bağırdı: “Seni rezil çoban! Sen gittiğinden beri burada ot biçiyorum. Senin topal keçinin kırılan ayağından ben mi sorumluyum? Ben burada kendi işimle uğraşıyordum. Hiç bir şeyden haberim yok, defol git.” Çoban adamın yüzündeki öfkeli ifadeye şaşırdıysa da söylediklerini duyamıyordu, bunun için oradan atıyla geçmekte olan birine rica etti: “Beyim kurban olayım, bu adamın ne konuştuğunu bana bir söyle. Ben sağırım bu keçiyi ona hediye etmeme niye bu kadar kızdı? Anlayamadım. Hem çoban hem de ot yolan adam yolcuya bir şeyler anlatmaya başladılar. Yolcu atından inip onlara doğru geldi. At hırsızı olan bu kişi, bir kavga sırasında kulağına aldığı darbe sonucundasağır olmuştu. Kaybolmuştu ve onlara yol sormak için gelmişti. Fakat yüzlerindeki tehditkâr ifadeyi görünce, şöyle dedi: “Evet kardeşler atı çaldım ama size ait olduğunu bilmiyordum. Lütfen beni bağışlayın, şeytana uyup düşünmeden hareket ettim. Ot biçen adam; “Keçinin ayağının sakatlanmasında bir ilgim yok” dedi. Çoban; “Hediyemi niye kabul etmediğini söylesin? Yalnızca teşekkür etmek istiyorum” dedi. Hırsız; “Atı çaldığımı itiraf ediyorum lakin ben sağırım, atın hanginize ait olduğunu duyamıyorum.” O sırada toprak yoldan köye doğru yürümekte olan yaşlı bir derviş gözüktü. Ot biçen adam hırkasına yapışarak “Muhterem derviş, ben sağır bir adamım bunların dediklerinden hiç bir şey anlamıyorum. Kimin neden bağırdığını bilgeliğinle açıklayabilirmisin? Lütfen” dedi. Derviş duyuyor ama yıllardır susma orucu tuttuğu için konuşmayı unutmuş bir dilsizdi.Yanlarına gelerek şimdi susmuş olan üç sağırın yüzlerine dikkatle baktı. Önce birine sonra diğerine öyle uzun baktı ki rahatsız olmaya başladılar. Derviş siyah iri gözlerini devirerek işin iç yüzü ile ilgili bir ipucu arıyordu fakat diğerleri dervişin onlara büyü yapacağından veya iradelerini ele geçireceğinden korktu. Hırsız birdenbire atının üzerine binerek dörtnala kaçtı. Çoban hayvanlarını toparlayıp tepenin daha yukarılarına çıkmaya başladı. Ot toplayan adam, gözlerini kaçırarak ot çuvalını sırtına yüklendi ve eve doğru inmeye başladı. Derviş yoluna devam ederken içinden söylendi. “Söz bazen öyle faydasız oluyor ki insana hiç verilmese de olurdu.”