Rivayet zinciri: Ebu Zur’a babasından, babası Ebu Mansur’dan, Ebu Mansur Ebu Aliyyul Fadl’dan, bu da Sait b. amirden, o da Şa’b’da Abdurrahman’dan, bu ise Üzeyr b. Muhip’ten, bu da Enes b. Malik’ten aktarıyor.

(Bu liste tamamen bir düzmecedir. Nereden ve hangi kaynaktan alındığı bilinmemektedir. Sadece Enes b. Malik bilinmektedir.)

Enes demiş ki, Biz Resulüllah’ın yanında oturuyorduk. Baktık ki, Cebrail gelivermiş. Cebrail Resulüllah’a diyordu ki:

604—“Ey Allah’ın Resulü! Senin ümmetinin fakirleri, zenginlerinden tam beş yüz sene önce cennete gireceklerdir. Allah’ın Reulü bu sözleri duyunca o kadar sevindi ki hemen: “Sizin içinizde hiç bir şeyler okuyacak, şiir ve benzeri olan şeylere okuyacak biri var mıdır? Diye srunca, orada bulunan bir bedevi hemen yerinden fırladı ve bir şeyler okuyabileceğini söyledi. Resulüllah’ta “öyleyse oku” dedi. Ve okuduğu şiirler şöyledir.

(Bu rivayetin ne kadar uydurma olduğunu anlamak için Harun Ünal Hocanın 6 ciltlik “Uydurma hadisler” kitabında bakılmalıdır.)

İşte Bedevinin okuduğu şiir:

Heva denen yılan soktu, ciğerim- bağrımı yaktı

Onu iyileştirecek ne bir doktor var ne de üzerine okuyacak

Tek çaresi yolunda çılgınca deliye döndüğüm sevgilidir.

Çünkü tedavimde şifam da onun elindedir.

Bu şiir, Müzekkin-Nüsus’ta ki Arapça metninden çevrilmiştir. Bir de bu şiirin Farsça çevirisi Eşrefoğlu Rumi’nin adı geçen kitabında geçmektedir. Onun da Türkçesi şöyledir:

Yüreğimde açtı yarin aşkı türlü yareler

Ona etmez kar hiç bir efsun, hem devalar çareler.

Belki olur dost cemali ona tiryaki tabip

Hiç tabipler çare etmez ona çün yari habip

Çünkü derdim ondan oldu hem deva ondan gerek

Zira beni yaralayan yarim oldu, deva da ondan gerek.

Bedevi bu beyitleri okur okumaz Resulüllah hemen yerinden kalktı, ashapda tevacüde (vecd’e) kapıldılar safaya geldiler. Hatta Resulüllah o kadar hareket ettiler, döndüler ve Sema ettiler. O kadar Sema ettiler ki, omuzlarından ridası yere düştü. Sonunda sakinleşip yerlerine oturdular. Bunun üzerine Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye: “Ay Allah’ın Resulü! Ne güzel bir oyun sergilediniz” deyince, Resulüllah: Bir kimse eğer dostunun adını, zikrini duyar da yerinden kalkıp harekete geçmezse, o kimse asaletle biri değildir” dedi.

Bu sözlerin tamamı tasavvuf ehli tarafından uydurulmuştur. Bu sözler de Resulüllah’ın dostu diye geçen Allah’tır. Eğer Allah’ın ismi duyulduğunda Peygamberimiz kalkıp dans etseydi Kur’an’ın nüzul süresince bu hareketi devamlı yapması gerekirdi. Halbuki ayetlerin inzali anında Peygamberimizin baygınlık geçirdiği, kanter içinde kıldığı bildirilmiştir.

Harun Ünal Hoca da bu konu da şu izahları yapmaktadır: Bu tamamen uydurmadır. Kaldı ki hadis rivayet tekniğine de uymamaktadır. Hz. Nebi, henüz ta cahiliyye döneminde bile katıldığı bazı şenliklerde uyuya kalan biridir. Böyle bir kimse için böyle bir senaryoyu uyduranların Allah cezalarının versin. Hem söylenen sözler Resulüllah’ın ağzına yakışmayacak ifadeler değildir.

SEMA, VECD DEVAM EDİYOR:

Daha sonra orada bulunanlar, Allah Resulünün omuzundan düşen ridasını alıp önüne bıraktılar. Ancak Allah Resulü, düşen ridasını almadı. Allah Resulü:

605—“Sema ve vecd halinde yere düşenler dostlarındır.” Buyurdu. Sahabe de onu aldılar, dört yüz parçaya böldüler. O sırada orada dört yüz kişi bulunduğundan, her birine bir parka verdiler.

Biz de böyle yalanlara katmerli, yani katlamalı yalan derler. Bir toplulukta dört yüz kişi bulunacak, ancak bunu, bir veya birkaç kişi aktaracak. Oysa bu olayın dört yüz kişi tarafından, en azından büyük bir çoğunluğu rivayet etmesi gerekirdi.

Bu sözün ne kadar büyük bir yalan ve iftira olduğu gayet açık ve net olarak ortadadır. Allah ‘Resulünün oyun sergilediği, sema döndüğüm, raks ettiği bir yerde dört yüz kişi bulunacak ve bunlar, Allah Resulünün omuzundan düşen ridasını kendi sayıları kadar parçaya bölecekler. Her biri bir parçasını alacak, fakat bu dört yüz kişiden on tanesi olsun bu hadisi rivayet etmeyecekler, sadece bu rivayet Enes b. Malik yoluyla gelecek. Bu durum sizce de normal midir? Ayrica bu dört yüz kişinin isimlerinin bir kaşından bile bahsedilmemektedir. Sadece Ravi olarak gösterilen Enes bunu rivayet edecek ve Muaviye de söz konusu sözü söylemiş olacak? Peki, geride kalanlar arasında başka hangi tanınmış isimli sahabiler var? Neden burada o isimlerden söz edilmemektedir? Bu sözün yalan ve iftira olduğu açıkça ortadadır. Allah’tan korkmaz bu adam yalanına şöyle devam ediyor:

 “Bu anlattıklarımdan da anlaşıldığı gişbi vecde kapılmak, tevacüde hali yaşamak veya sema etmek caizdir. Bu arada bu rivayetten çıkan bir başka hüküm de sema eden kişinin üzerinden düşen şey, artık o kimseye değil, oraya katılan müritlerindir. (Ne mutlu müritlere ki, o parçaları bölüşerek dünya ve ahirette abad olurlar.) Ortada olup oraya katılan müritlerce paylaşılır. Nitekim Hz. Peygamberin ridası parçalanarak oradaki dört yüz kişi arasında bölüştürülmüştür. Hatta o dönem insanlarının vecd hallerine, semalarına, toplantılarına yani bir araya gelmelerine, durum ve vazıyetlerine göre hırkalarını alıp parçalar haline getirilerek fakirleri ve yoksullara dağıttıkları bilinmektedir.

Kaldı ki bu ve benzeri şeyler, Allah Resulünden nakledilerek gelmiştir. Zaten sunduğumuz hadiste bu olayda Hazreti Peygamberini fiili veya uygulaması delil olarak yeter. Bu olay, sema yapanlar ve vecd hali yaşayanlar için en kuvvetli hüccettir.

Adam yalanı delil yapmak için neredeyse yeminler edecek. Peygamberin zamanında müritler mi vardı, İranlıların yaptığı Raksmı vardı diye soran da olmamış. Hadis diye uydurulan bu söz hangi sahih kaynaktan yer alıyor? Yazar utanmadan, sıkılmadan ve Allah korkusu duymadan böyle bir yalana hangi cesaretle başvuruyor. Bunlar mutlaka sorgulanmalıdır. Aynı kitaptan, aynı konuyu okumaya devam edelim:

İmamı Gazali, İhya kitabının sema bölümünde şeyh Ali Hemedaniden naklen anlatıyor: Ebu Ali: bir keresinde Cidde şehrine gitmiştim. Oradaki bir mescide girip bir yere oturdum. Bu arada bir kaç sofi geldiler, orada sema etmeye başladılar. Raks yani dans ettiler. Her dönüşlerinde elleri ile göğüslerine vuruyorlardı.

İçimden bu kimseler için dedim ki: Bu adamlar ne kadar da edepsizmiş! Orayı hırsla terk ettim. O gece rüyamda kendimi o cami de oturuyor gördüm. Tam bu sırada Allah’ın Resulü nurlu simasıyla geldi. Hemen o sufilerin yanına gitti. Sağ yanın da Ebu Bekir vardı. Ashap ta etrafını çevirdiler: Bu sırada Peygamber zikre başladı ve sahabesi de ona katıldı. Nihayet hepsi aşka ve zevke geldiler, kalktı sema dönmeye başladılar. Ansızın gördüm ki, Resulüllah onların ortasında bağrına-bağrına vuruyor.

(Bu kadar yalan çekilmiyor ama bir ders daha devam edeceğiz.)