İnsan bütün mukaddes dinlerde değerli bir varlık olarak saygıya laik görülmüştür. Özellikle İslam dini insanı yaratılmışların en şereflisi (eşref-i mahlukat) olarak kabul etmektedir. Çünkü insan en güzel biçimde yaratılmış, bedenine Allahuteala tarafından ruh üflenmiş, böylece üstün bir meziyete sahip olarak yeryüzünde Allah’ın halifesi diye adlandırılmayı hak etmiştir. Bu kadar yüksek ayrıcalığa sahip olan Âdemoğlu, gerek yaratılıştan gerekse sonradan birtakım bedenî engeller taşısa bile, yine de değerinden hiçbir şey kaybetmeyecektir. Yüce dinimiz İslamiyet gelmeden önce toplumlar engellilere karşı farklı uygulamalar içine girmiş, onlara hak ettikleri ilgiyi hiçbir zaman tam anlamıyla verememiştir. Dünya tarihinin başlangıcı Milattan yaklaşık 3 bin yıl önce kabul edilir. Eski Mezopotamyadan elde edilen bilgilere göre, o devirlerde devlet kurumlarında, tapınaklarda, hafif engellilere, sağırlara ve körlere istihdam imkânı tanımışlar, yüksek mevkilerde de başarılı engellilere görev vermişlerdir. Bu tarihlerde engelliler cezalı olarak görülmemiş, yaratıldıklarında, Yaradıcı’nın kötü bir gününe rast geldiklerine inanılmıştır.
Eski Mısır da ise; MÖ 11 ve 12
. yüzyıllarda okullarda verilen ders kitaplarında, “Bir körle gülüp alay etme. Bir cüceyi aşağılama. Ağır felçli bir insanın durumunu daha da zorlaştırma. Tanrının yarattığı zekâ engelli bir insanla alay etme” diye ifade edilmiş, bu ülkede tıbbi anlamda da ilk katarakt ameliyatları uygulanmaya başlanmıştır. Roma İmparatorluğunda ise, başlangıçta engellilere büyük bir ayrıcalık tanındığına rastlayamıyoruz. Romada yeni doğan veya çocukluğunun ilk yaşlarında engelli olduğu anlaşılanların babaları tarafından öldürülmesine izin verildiğine kaynaklarda şahitlik etmekteyiz. Orta Çağ Avrupası, bilhassa zihinsel engellileri uğursuz olarak görmüş, onlara türlü işkenceler uygulayarak toplumdan dışlama yöntemi izlemişlerdir.

Cahiliye Dönemi Arap toplumlarında da Roma benzeri uygulamalarla karşılaşırken, Peygamberimizin gelişi ve yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in nazil oluşuyla, yüreklere merhamet hâkim olmuş; Ensar, Muhacir, sahabe, fiziki durumuna, malına, makamına bakılmaksızın birbirleriyle kardeş kılınmış, adalet ve hoşgörü bireyler arasında tesis edilmiştir. Peygamberimizin dostları arasında vücut gelişimi yönünden güçlü kuvvetli sahabe efendilerimizin yanı sıra, engel diye tabir edebileceğimiz, herhangi bir hastalığa sahip, kısa boylu, yürüme engelli, görme engelli, sağır ve zihinsel engelli asr-ı saadet yıldızlarının varlığını bilmekteyiz. Gönülden gören, ayakları yürüyemese de kalpleri Allah ve Rasulünün aşkıyla çarpan sahabe efendilerimizin birkaçını siz okuyucularımızla paylaşmak istiyoruz.

1. HAZRET-İ ZAHİR


            Peygamber Efendimiz’in bazı bedenî kusurları olduğu için, toplum içinde bulunmaktan tedirgin olan ve bu yüzden çölde yaşamayı tercih eden Zahir isminde bir sahabiye çölden bazı bitkileri toplayıp, Medine pazarında beraberce yardımlaşarak satış yapmayı önermesi dikkat çekmektedir. Pazardaki alışverişlerde Zahir’e destek olan Peygamberimiz etrafına da, “Zahir bizim çölümüzdür, biz de onun şehriyiz” diyerek sürekli iltifatlarda bulunmuştur.


2. HAZRET-İ ABDULLAH BİN MESUD

Engelli sahabiden kısa boyu ve ince bacakları ile dikkatleri çeken Hazreti Abdullah bin Mesud’un bünyesinin tüm çelimsizliğine rağmen Kureyş müşriklerinin bulunduğu Kâbe’ye gitmiş ve orada aleni olarak Kur’an okumuştur. Büyük işkence gören İbn-i Mes’ud Hazretleri, iyileşir iyileşmez tüm uyarılara rağmen yine aynı kahramanlığı göstermiştir. Abdullah bin Mesud (r.a.) nahif vücudu ve ince bacaklarıyla isminden çokça söz ettirmiştir. Muhteşem Kur’an ve ilim deryası olarak bilinir.

3. HAZRET-İ İMRAN BİN HÜSEYİN

            Son nefesine kadar bedenine giren müzmin bir hastalıkla yatalak ve bakıma muhtaç hâlde 30 yıl yaşayan Hazret-i İmran bin Hüseyin, “Nasıl dayanıyorsun bu acılara?” diyen arkadaşına, “Benim için sağlık ve hastalıktan hangisi Allah’ın hoşuna giderse, benim hoşuma giden de odur! Otuz yıldır kendimde büyük bir huzur buldum.” diyebiliyordu. Bu sabır sayesinde Hazret-i İmran öyle manevi makamlara erişecekti ki, meleklerin tespihlerini işitir hâle gelecekti. Melekler de, teselli olsun diye kendisine her gün selam getirecekti.

4. HAZRET-İ ABDULLAH BİN ÜMMİ MEKTUM

            Hazret-i Peygamber, Mekke’de ilk iman edenlerden biri olan bu görme engelli zatı, Medine’ye halka Kur’an öğretmesi için göndermiştir. Medineli Berâ bin Âiz –(r.a)- diyor ki:
“Bize ilk hicret eden kimseler Mus’ab bin Umeyr Hazretleri ile İbn-i Ümmi Mektum hazretleridir. Bunlar (Medine’de) halka Kur’an öğretiyorlardı. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 46)
Bunun yanında Hazret-i Peygamber değişik vesilelerle Medine dışına çıktığı zaman, İbn-i Ümmi Mektum’u yerine cemaate namaz kıldırması için vekil olarak bırakmıştır. Bu görevin kendisine on üç defa verildiği nakledilmektedir. (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, IV, 264)

5. MUAZ BİN CEBEL (r.a.) HAZRETLERİ

 Ayağından engelliydi. Peygamberimiz (s.a.v.) onu Yemen’e vali tayin etmiştir.


6. AMR BİN CEMUH (r.a.) HAZRETLERİ

            Ayaklarından problemliydi. Uhud’da ilk şehit olanlardan olacaktır. Şahadeti Peygamber Efendimizi (s.a.v.) hayli sarsmıştır.


7. ABDURRAHMAN BİN AVF (r.a.) HAZRETLERİ

            Cennetle müjdelenen on kişiden biridir. Uhud Savaşı’nda ayağından aldığı yarayla engelli olmuştur.

8. İTBAN B. MALİK (r.a.) HAZRETLERİ

Birçok kaynak, sahabe efendimizin görme engelli olduğunu belirtmekteyse de İbnü’l-Esîr, “Gözlerinin zamanla zayıfladığı ve sonraları görme kabiliyetini tamamıyla yitirdiği anlaşılmaktadır.” der. İbn Habîb onun topal olduğunu da zikretmiştir. Hayatı boyunca Benî Sâlim b. Avf kabilesinde imamlık yapan İtban, gözlerinin rahatsız olması ve evinin Medine dışında bulunması sebebiyle her zaman Resulullah’la beraber bulunamazdı. Ancak Resûl-i Ekrem kendisine değer verir, Kuba’ya giderken Benî Sâlim b. Avf yurduna uğrar ve ona misafir olurdu. Bir defasında Hz. Peygamber’e rahatsızlığından söz ederek geceleyin ve fırtınalı havalarda mescide gidip cemaate namaz kıldıramadığını söylemiş, evine gelerek orada namaz kıldırmasını rica etmiş, Resûl-i Ekrem de ertesi gün Hazreti Ebu Bekir’le birlikte Hazret-i İtban’ın evine gidip ev halkına ve oraya gelen diğer sahabilere iki rekât namaz kıldırmıştır.

Kaynakça:

  1. Kâmil Çakın, İTBÂN b. MÂLİK maddesi TDV İslâm Ansiklopedisi.
  2. Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, C.13. S.1. 2013. Sayfa, 131-171.
  3. Prof. Dr. Seyyar Ali, Yıldızlar Engel Tanımaz. Bedensel Özürlü Sahabilerin Hayatı. 1. Basım, 2007. Aşiyan yayınları, İstanbul.