Kış mevsimi kendini iyiden iyiye göstermeye başlamış, memleketim giderek yaz güneşinden arınmış, etraf beyaz örtülerin kaplandığı çıplaklığa bürünmeye hazırlanıyordu. Sobaların kurulu olduğu evler huzur ve sükûneti haber veriyor, bacalardan çıkan dumanlar şehrin sahipsiz olmadığını canlı cansız herkese hatırlatıyordu. Kapılar açılıp kapanıyor, insanlar karınca misali oradan oraya kıpır kıpır, hareketleniyordu. Henüz üç dört yaşlarımda evdeki mini telaşı algılamaya çalışıyordum. Dedemin, “Çok şükür yine Ramazan’a kavuşuyoruz.” sözünü zihnimde canlandırıyor, acaba kim bu Ramazan diye kendime soruyordum. Kelli felli önemli bir konukmuydu? Büyük bir devlet adamımıydı? Hazırlıklar yapılıyor, pazardan alışverişler görülüyordu. Evimin duvarının dibinde oturmuş, kızıllıklarını hayal ettiğim akşam güneşinin batışını gönül gözümle algılıyor, sesinde yılların verdiği yorgunlukla dedemin yanıbaşımdan mırıldandığı ilahilerle ruhumu dinlendiriyordum. Dedemde benim oturduğum taşın üzerine yanıma ilişmiş, pamuk gibi yumuşacık ellerini yüzümde gezdiriyor, “Biricik yavrum, sen de Ramazan’a kavuştuğun için mutlumusun?” diye gülerek cevaplamamı beklediği bilmediğim bir soru yumağını kucağıma bırakıveriyordu. “Dede, Ramazan nedir ki?Hükûmet büyüğü mü?” dememle, dedemin yüzündeki mutlu ifade kahkahaya dönüşmüş, mimiklerindeki şefkat belirginleşmişti.Bana sıkı sıkı sarılarak birkaç günden beri duyduğum, “Ramazan, Sahur, İftar” ibarelerini idrak edebileceğim şekilde anlatmaya koyulmuştu.

Yavrum, hep Ramazan diye söylediğimiz ve beklediğimiz zaman geliyor. Biz uzun bir süre farklı yaşayacağız. Geceleri yemek yiyeceğiz, gün içinde ise yemek yemeyeceğiz. Aslında bu bir ibadet. Hani biz her gün 5 defa namaz kılıyoruz, dua ediyoruz ya, onun gibi işte. Allah bu ibadeti de çok seviyor ve bizim yapmamızı istiyor. Biz de onu sevdiğimiz için bu güzel ayı böyle geçireceğiz.

Oruç: bu zaman boyunca geceleri yiyip içip, gündüzleri ise hiçbir şey tüketmeyeceğimiz bir vakit.Allah bu zamanlar daha az yememizi istiyor. Çünkü bütün insanlar bizim gibi nimetlere sahip değil. Yemek bulamayan, fakir olan kardeşlerimiz var. İşte Allah bizim onları anlamamızı istiyor. Allah’ı çok seven de bu isteğini yerine getiriyor.

Sahur: Oruç tutarken tüm gün hiçbir şey yiyip içmememiz gerekiyor. Ta ki akşam ezanına kadar. bu kadar zaman açlığa sabredelim diye gece kalkıyoruz, sabah ezanından önce yemek yiyoruz. Buna sahur deniyor. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem sahur yapanları çok seviyormuş.

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Bizim orucumuzla Ehl-i Kitab’ın orucunu ayıran fark sahur yemeğidir.” [Müslim, Sıyam 46, (1096)] Resulullah (sav) buyurdular ki: “Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket var.” [Buhari, Savm 20]

İftar: Tüm gün Allah’ın bizi sevmesi için ve o istediği için yemedik, içmedik ve iyi şeyler yaptık değil mi? İşte Allah bunu yapmamızdan hoşnut olduğu için bize verdiği şeyleri yememiz için akşam ezanı ile izin veriyor. Buna da biz iftar diyoruz.

Oruç tutmak sadece midemizi aç bırakmak değildir, gözümüzü haramdan, korumamız lazım. Gerçi sen bu konuda çok şanslısın. Hem çocuksun, hemde gözün görmüyor. Dilimizi kötü sözden, muhafaza etmek gerekiyor. Bütün organlarımızla orucumuzu tutacağız.

Ramazan’a tekrar kavuştuğumuz için şükredeceğiz.

Bilge dedemin açıklayıcı cümlelerinden tatmin olmuştum. Rabbimin dedemi benden almaması için, Ramazan ayının hürmetine dua etmiştim. Sevdiklerimle birlikte Ramazan’ı uzun yıllar tekrar tekrar görmeyi dilemiştim.

Baş gözümüz görsün görmesin önemli değil, gönlüyle görenler için, ömrü olanlar için Ramazan kendini gösteriyor, görmek isteyen gözlere.