Hz. Peygamber İslam cemiyetinin idari başkanı olması hasebiyle ümmetin siyasi, içtimai işlerini yürütmek için ve geleceğini emniyete almak için her türlü tedbire başvuruyordu. Gaybi durumlarda karar vermek için onunda diğer insanlar gibi beşeri şartlara uyduğunu görüyoruz. Çevre kabilelerin ve Milletlerin ilk İslam devletine karşı besledikleri niyetlerden ve giriştikleri hareketlerden zamanında haberdar olabilmek için Hz. Peygamberin beşeri haber alma imkânlarını kullanmış olduğu tarihi bir gerçektir.

  Bu maksatla önceden haber alma ihtiyacını karşılamak için ve haber toplamak için çeşitli bölgelere haberciler gönderiyordu. Bütün bu teşebbüsler, gaybı bilme iktidarında olmayan, vahiyle konuşmayan bir başkanın yapması gereken şeylerdir. Bu konu da örnekler: İslam tarihinin ilk yıllarında Mekke’den Medine’ye hicret esnasında Hz. Peygamber, müşriklerin zulmünden kurtularak İslam’ı daha müsait bir coğrafyada yaymak için yakın dostu Hz. Ebubekir ile doğduğu şehirden ayrıldı. Gideceği yolun tam tersi istikamette üç gece bir mağarada gizlendi.

  Ebubekir’in oğlu Abdullah, geceyi onlarla mağarada geçiriyor, gündüzleri Mekke’ye inip Kureyş’in davranışı hakkında topladığı bilgileri Mağarada onlara ulaştırıyordu. (Cahiz, Usmaniyye s. 51) Bir başka örnek: Bedir gazvesinden iki ay önce, Hz. Peygamber, Müşrik Kureyşlilerden haber toplamak gayesiyle, hala çocuğu Abdullah İbn Cahş’ı bir seriyye’nin başına geçirerek ona şu talimatı veriyor: “Mekke ile Taif arasında ki Nahle’ye kadar git. Orada Kureyşi soruştur, bize onlardan haber getir.” (İbn Hişam es Sire, 1. 602) Hâlbuki hâlihazır da gaybı bilen bir kişinin bu çeşit teşebbüslere ihtiyacı olmaz. Hz. Peygamberin gaybı bilmediğine üçüncü misal: Medine’den Bedir’e hareketinden on gün önce. Talha İbn Ubeydullah ile Sa’id İn Zeyd’i… Ticaret kervanı hakkında bilgi edinmek üzere gönderdi.

  Hz. Peygamberin, Bedir kuyusu yakınlarında yakalanan iki Kureyş’liye sorduğu sorular: -Onlar kaç kişi? –Çok. –Miktarları ne kadar? –Bilmiyoruz. Her gün yemek için kaç deve kesiliyor? –Bir gün dokuz, bir gün on. –Demek ki sayıları 900 ile 1000 arasında. Peygamber devamla: “Kureyş ileri gelenlerinden kim var?” Yamacın arkasındaki harekât kendisi için hali hazırda gayb olan Hz. Peygamber’in soruşturma yapması, onun vahiy dışında normal beşeri vasfına göre hareket ettiğinin delillerindendir.

  Hz. Peygamberin vahiy dışı haber almadığına bir başka misal: Bedir harbinde azılı İslam düşmanı Ebu Cehil’i öldürmüş olan iki Medineli genç, Hz. Peygambere bunu müjdelediklerinde, Rasulüllah onlara soruyor. “O’nu hanginiz öldürdünüz?” Her biri “Ben” deyince, Peygamber bu defa kılıçlarını silip silmediklerini öğrenmek istiyor. “Silmedik” diyorlar. Her ikisinin kılıcına bakıyor ve her birinin Ebu Cehil’i öldürdüğüne hükmediyor. Yani, Hz. Peygamber bu kararı ancak inceleme sonucu verebiliyor. Hicri beşinci senenin Şevvalinde (627 Şubat-Mart) cereyan eden hendek harbinde, Medine’yi kuşatmış olan fırkalar arasında çıkan anlaşmazlığı haber alan Hz. Peygamber, durumu kendi adamlarına tahkik ettirmek istiyor. “Bu adamların ne yaptıklarını öğrenip bize haber verecek kim var” diye soruyor. Huzeyfe’nin anlattığına göre, korku, açlık ve soğuk sebebiyle, Peygamberin bu davetine talip çıkmayınca Hz. Peygamber kendisini çağırıyor: “Git, içlerine gir, ne yaptıklarına bak ve kimseye bir şey söylemeden gel” diyor. Böylece Huzeyfe, Peygamberin emrini yerine getiriyor.

   Peygamberin gaybı bilmediği ve Kur’an haricinde bilgi edinmediği Münafıklar olayında daha açık ve net olarak ortaya çıkıyor. Bilindiği gibi Münafıklar, Müslümanların yaptığı namaz, oruç gibi ibadetleri zahiren yaparak kendilerini gizliyorlardı. Hâlbuki bunları kim olduğunu tespit etmek için gaybı bilmek gerekiyordu. Hz. Peygamber, onları kati bir bilgi ile değil, davranışlarına bakarak tahmini bilgi ile tanıyordu. Onların kalplerinden geçirdiğini, ne düşündüklerini ancak Allah bilirdi. Aşağıdaki ayet bu hususa işaret etmektedir: “Kalpleri hasta olanlar, Allah, kinlerini açığa çıkarmayacak mı zannettiler? İsteseydik onları sana gösterir, yüzlerinden tanırdın. Muhakkak ki onları sözlerinde ki edadan tanıyacaksın.

  Allah işlediklerinizi biliyor. Hz. Peygamberin Kur’an vahyi dışında bilgi almadığını ve gaybı bilmediğini “İfk” hadisesi ve Hudeybiye antlaşmasında ki olaylar da belirgin olarak göstermektedir: Hicri altıncı yılın Zilkade ayının başlarında sadece umre yapmak için Hz. Peygamber Mekke yakınına gelmişti. Kureyşli müşriklerin karşı koyması üzerine şehre girmeyip Hudeybiye’de Mekkelilerle müzakereye girişmek durumunda kalmıştı. Mekke’ye temsilci olarak Hz. Osman-ı gönderdi. Onun geri dönüşü gecikmesi üzerine, Hz. Osman’ın Müşrikler tarafında öldürülmüş olduğu kanaati uyandı. Hz. Peygamber gerçek durumu bilmiyordu.

  Hz. Osman’ın sağ olduğunu söyleyebilecek bir bilgiye sahip değildi. Yapılacak tek şey Kâbe’ye zorla girmekti. İşte bu sebeple orada “Rıdvan Beyati” gerçekleşti. Hudeybiy’nin ilk günlerinde Hz. Peygamber bir kişiyi haber toplamak için Mekke’ye göndermişti. O, kişi, Müslümanların Kâbe’ye girmesini önlemek için kuvvet topladıkları haberini getirdi. Hz. Peygamber kendisini yönlendirecek bir vahiy gelmeyince Eshabı ile istişareye yöneldi. -Bana fikrinizi söyleyin ey insanlar” dedi. Hz. Peygamberi vahiysiz konuşmaz şeklinde değerlendirenlerin bu gerçekler karşısında ne diyecekleri sorulsa yeridir. Not: Bu yazı, M. Said Hatiboğlu Hocanın “Hz. Peygamber ve Kur’an dışı vahiy kitabından istifade edilerek yazılmıştır.