"Hoşgeldin ya Ramazan!"

"Tut bizi ey Oruç!"

Bu cümlelerle minarelerimizi mahyalar süslemeye başladı. Ramazan hazırlıkları tüm hızı ile devam ediyor. Bu yıl daha önceki yıllara nazaran görkemli iftar sofralarımız olmayacak. Direklerarası ramazan festivalleri yapılamayacak. İftar çadırları kurulamayacak. Malum pandemi süreci yaşıyoruz. Ve hatta camilerimizde eskisi gibi coşkulu teravih buluşmaları gerçekleştiremeyeceğiz. Bütün bunlar bizler için birer dezavantaj gibi görünse de bu durumu hem bireysel hemde toplumsal manada lehimize çevirmemiz elbette mümkün olabilir. "Nasıl olur bu?" dediğinizi duyar gibiyim!

Ramazan denince aklımıza en başta Kur'an gelir değil mi? 

"Bu, kendisinde kuşku, çelişme, tutarsızlık olmayan (ilahi bir) kitaptır. Muttâkiler için bir yol göstericidir!"(Bakara Sur, 2/2)

 Yani takva sahipleri için, sorumluluk bilinci kuşanmışlar için, Allah'a karşı gelmekten korkup sakınanlar için hayat rehberi olan, başucu kitabı olan Kur'an'la tanışık ve barışık bir Ramazan ayı geçirmek bizi mutlaka hem dünyevî hem de uhrevi bir çok kazançlara sevk edecektir. 

O halde gelin bu Ramazan boyunca elimiz, dilimiz, gözümüz, gönlümüz, kalbimiz ve ruhumuzla tüm bedenlerimiz sadece sözde değil özde "Hoşgeldin Ramazan!" desin. 

Lütfen Ramazan hoş gelsin ama bomboş gitmesin dostlar!

Koskoca bir Ramazan bize Rabbimiz ne büyük fırsatlar halkedecektir. Yeter ki biz isteyelim. Yeter ki bizler Ramazan'ın idrakinde olalım, yeter ki ona sadece günlük bir kaç saatlik aç kalmak yada diyet yapmak gözüyle bakmayalım.

Ne yapalım peki?

 Unutmayın!

Ramazan ayı denince akla Kur'an'ın yanısıra ibadet gelir, infak gelir, yardımlaşma gelir, oruç gelir, birliktelik gelir. Bunların her birini yapmaya muktedir olanlar için hiç bir mazeret yoktur. Mescidlere gidemezsek evlerimizi mescidleştirmek mümkün. Bir fakiri soframıza davet edemesekte o fakirin sofrasına bir tas çorba koymak mümkün, güzel Kur'an okuyanların mukabelelerini camilerde süremesekte evlerde TV'lerde mealleri ile dinlemek anlamak mümkün.

Unutmayalım: "İnfak nifakın panzehiridir!"

Bol bol infak edelim. Sadaka bol bol verelim. Kardeşliğimizi daha da pekiştirelim. Birbirimizden şikayetimiz daha az olsun bu Ramazan. Hatta gıybetten, dedikodudan kaçalım olabildiğince. Hırslarımıza yenik düşmeyelim. İstememezlik, çekememezlik, kötümser yaklaşmak, peşin hükümlü davranmak gibi kötü hasletler uzak olsun artık bizlerden.

Burada ne tür ibadet yöntemleri tavsiye edilir onları bir çoğumuz biliriz. Beş vakit namaz, mukabele, teravih namazları, nafile namazlar vs.

"Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberi'ne, ona indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz!" Nisa Sur, 4/136

Çok çarpıcı bir ayet değil mi? Ayetlerin hiç birisi hiç kimseyi çarpmaz. Ama hayatımızdaki bir çok çarpıklıkları giderir. Ne dersiniz bu Ramazan ayına bu ayetin bizde vereceği hissiyatı ve heyecanı düşünerek girelim mi?

Adeta yeniden iman ederek Kur'an'a sarılmak, yeniden iman ederek kardeşliğimizi pekiştirmek, yeniden iman ederek iyilik yaparak yüreklere yürümek, yeniden iman ederek infak ve yardımlaşma duygularımıza tavan yaptırarak Ramazanı idrak etmek hemde layıkı ile idrak etmek neden mümkün olmasın ki?

Bir çarpıcı ayet daha: 

"Siz ey imana ermiş olanlar!.. 

 Erdemi ve ilahî sorumluluk bilincini geliştirmede birbirinizle yardımlaşın, kötülüğü ve düşmanlığı artırmada değil; Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: Ve unutmayın ki Allah'ın intikamı çetindir!" 

Maide Sur, 5/2

Kısaca: Eli dopdolu gelmiş Ramazanı bomboş göndermek yakışır mı bizlere? 

Selam ve dua ile!..