Yazdığım bir yazıda “Bu zillet Yeter!” diye bir başlık atmış ve son 50 yılda Dünya Müslümanlarının içler acısı durumunu, zillet ve esaret altında olmalarının nedenlerini anlamanın çok güç olmadığının izahını yapmıştım.

Görünen o ki;

Kutsal kaynağımız Kur'an'ı hayatımızdan uzaklaştırdık.

Kur'an'da buyrulduğu gibi bize rol model olan peygamber(sav)'in yolunu değil soyunu kutsar olduk.

Sorgulamaktan ve akletmekten uzak bir düşünce toplumu geliştirdik.

“Benim kalbime bak sen. Benim kalbim temiz!” edebiyatıyla kurtulabileceğimizi zannettik.

Elbette ki bu tür anlayışlar insanlığa huzur getirecek midir, yada yeni medeniyetler inşa edecek midir? Tartışılır.

Peki kurtuluşumuzun reçetesi nedir?

Kimden medet ummalıyız ve kime yönelmeliyiz?

Birliğimizi, dirliğimizi ve kardeşliğimizi sağlamlaştıracak ne tür adımlar atmalıyız?

Bu konuda söyleyecek çok sözümüz olmalıdır!..

Yaşantımızın bir amacı ve anlamı olmalıdır.

Ne diyor du Resul(sav);
“Bana Allah yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben O’na dayandım.O, büyük arşın rabbidir!”

İşte hayatın, kulluğun, aşkın ve huzurun var olduğu bu yüce Kur'an'da Allah (cc);

“Erkek ya da kadın, inanmış olması yanında bir de dürüst ve erdemli davranan kimseye hiç şüphesiz arı duru, hoş bir hayat tattıracağız; ve yine şüphesiz böylelerini, yapageldikleri en güzel şey neyse ona göre ödüllendireceğiz!”(Nahl Sur, 16/97)buyuruyor.

Hayatı güzelleştirmek; kararan kalplere yeni heyecan, ortak bir coşku, ortak bir ruh ve ortak bir duruş sergileyebilmekten geçiyor.

Çözüm “Ene!”lerimizi bir kanara bırakmak ve “Mü'minler Kardeştir!” kala-ı kudsiyyesine sarılmaktan geçiyor.

Son günlerde ülkemizde oluşturulmaya çalışılan kavga/kaos ortamından nemalanmak isteyen belli bir güruh her zaman sinsi planlarını yürürlüğe koymaya çalışmaktadır. Bu açgözlü/fırsatçı güruhun oyunlarını bozmak için bizlere görevler düşmektedir. Bu oyunlara alet olmamak, uyanık, basiretli ve iz'an ölçülerinde hareket etmek gerekir. Bu ülke bu hain/sinsi planlardan ve oyunlardan çok çekti. Ülkeyi geri götürmeye karanlıklara hapsetmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

Hayatımızı/hukukumuzu muhafaza ve müdafaa edebilmek için bilimsel ve kültürel donanıma sahip birer “Kardeşler topluluğu!” oluşturmak mecburiyetindeyiz.

Bu ülkenin doğusunu da batısını da, güneyini de kuzeyini de bir bilmeliyiz.

Elinde silahlar ve satırlar olan bir gençlik değil “Haydin Salaha!, Haydin Kurtuluşa!, Haydin esenliğe! Haydin barışa!” diyen bir neslin özlemini duymalıyız.

Üstad Mehmet Akif'in dediği gibi;
“Doğrudan doğruya Kur'an'dan ilham almalı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz yüce İslam'ı!”

Satırlarımızda, sadırlarımızda bir vücut olmalıdır.

“Hepimiz kardeşiz bu kavga niye?”

Kavga, kaos kargaşadan nemalanan kalleş niyetlilere gün niye gün doğsun ki?

Hasım olmayı değil hısım olmayı, ağlatmayı değil anlamayı, öldürmeyi değil oldurmayı, kovmak yerine kollamayı, sövmeyi değil sevmeyi, satırlarla vuruşmak yerine sadırlarda buluşmayı, “Kahrolasın!” demek yerine “Birlikte var olalım!” demeyi neden denemiyoruz?

Ortak akılda bunu gerektirmiyor mu?

Ortak akıl ortak duruşu gerektirmiyor mu sizce?

Yoksa bütün bunlar bize biraz lüks mü geliyor ya da bir gömlek büyük mü?

Unutmayalım ki;
Ortak akıl ve ortak duruş bizleri “ideal ve mükemmel”e yaklaştıracaktır.

Selam ve dua ile!