Doğu ve Batı arasında bir köprü vazifesi olan, milletine yabancılaşmamış, ilme sevdalı, Babanzade Ahmet Naim Efendi. Vefatına yakın doktoruyla görüşmesinde; doktorunun “kalbinizin rahatsızlığı ileri düzeyde namaz kılamazsınız, secdede ölürsünüz,” cümlesine karşılık Ahmet Naim; “Ne mutlu bana!” cevabını vermiştir. Ve 14Ağustos 1934 öyle namazında secdede vefat etmiştir.

Babanzade Ahmet Naim 1872 yılında Bağdat'ta dünyaya gelir. Babası Baban oğullarından son asrın tanınmış ilim ve idare adamlarından Mustafa Zihni Paşa'dır. Zihni Paşa, Mithat Paşa'nın Bağdat valiliğinde mektupçuluğunu yapmıştır.

Ahmet Naim İlk eğitimine Bağdat'ta başlar. Bağdat Rüştiyesi'nin orta kısmını tamamlar. Daha sonra İstanbul'a gelir. Galatasaray Sultanisi ve Mülkiye Mektebi'ndenaliyyülâlâ statüsünde mezun olur.

Bir ara Hariciye Nezareti Tercüme Kalemi'nde çalıştıktan sonra Maarif Nezareti Yüksek Tedrisat Müdürlüğüne getirilir. (1911–1912) Galatasaray Sultanisi'nde Arapça okutmak için görevlendirilir.(1912–1914) Maarif Nezareti Telif ve Tercüme Odası üyeliğinde bulunur.

1915 yılında Darülfünun Edebiyat Fakültesi'nde ders vermeye başlar. Fakültede mantık, felsefe, ruhiyat ve ahlak derslerini okutur. İyi bir felsefe alimi olarak adından söz ettirir. Bir ara Darülfünun rektörlüğünüde yürütür.Darülfünun’un 1933 yılında üniversiteye dönüştürülüşüne kadar buradaki görevini sürdürür. Yeni kurulan üniversitelere birçok arkadaşı gibi kendisi de alınmaz.

Ahmet Naim Efendi Doğu ve Batı kültürlerine yabancı değildi. Arapça, Farsça ve Fransızcayı çok iyi derecede bilmekteydi. Gerek yazdığı eserlerde, gerekse çevirilerinde Türkçeyi ustalıkla ifade etmede oldukça mahirdi.  Arapça öğreniminde olduğu gibi hadis (peygamberin sözleri) ilminde de zamanın koşullarına uygun usullerin kullanılması gerektiğini savundu. Arap edebiyatından çevirdiği yazıları, 1901 yılında “Servet-i Fünun” dergisinde yayımlamaya başladı. Yazılarını “Bedayiu’l-Arab” başlığıyla kaleme aldı.Taklitçilikten kaçınmaya gayret gösterdi. Çevirilerde çok önemli bir durum sunan terimin tam karşılığını bulma konusunda çok titiz davrandı. Bu alandaki titizliğini ve başarısını Georges Fonsgrive’in psikoloji kitabını Türkçeye çevirmede de gösterdi. Bu eseri dilimize “İlmü’n-nefs” adıyla ortaya koymuştu. Arapça eserlerindede bu titizliğinden taviz vermedi. Hadis (peygamberin sözleri) ilminde de zamanın koşullarına uygun usullerin kullanılması gerektiğini savundu.Tecrid-i sarîhtercümesindeki mahareti buna örnektir.

Ahmet Naim efendi Mehmet Akif Ersoy’un önemli dostlarından biriydi. “Sırat-ıMüstakim” ve “Sebilürreşad” olmak üzere Mehmet Akif’le aynı dergide makaleleri vardır. Akif onu; dinlemesini bilen, sorulmadıkça bildiklerini söylemeyen, sözü senet olacak kadar güven duyulan bir adam olarak tanımlardı. “Ashaptan sonra en sevdiğim kişi” diyerek sevgisini belli ederdi. Mutasavvıftı. Fatih türbedarı Ahmet AmişEfendi’ye intisap etmiş, onun damadı olmayla şereflenmişti. Ali Ulvi Kurucu Hoca hatıratında, Ahmet Naim Efendi’den bahsetmiştir. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi tarafından hazırlanan ve ayan (senatör) olması istenenler arasında kendi adının da olduğunu öğrenen Ahmet Naim efendi; “Sabahın erken saatinde hocanın evine gitti ve hemen söze girerek duyduklarını anlattı: “Âyan listesi hazırlanmış, benim de ismimi koymuşsunuz. Memlekete kaht-ı rical (yetkin insan yokluğu) mi geldi efendim? Ben kim oluyorum ki âyan olayım? Ben bu parayı nasıl çocuklarıma yedireceğim?” diyerek siyasetten uzak kalmayı bilmiş, ilim ve bilimin ışığında eserler vermiştir.

Vefatı üzerine birçok fikir adamı ve kalem ehli üzüntüsünü dillendirmiştir. Mersiye (övgü) yazan Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin oğlu İbrahim Sabri Bey duygularını;

“Yurdun harabesinde bir zelzeleye meşhur

Bir burç düşmüş olmaz hâk ma’mur.

Bir ruh Arş’a çıkmış, bir ruh kırmış arzı,

Ölmüş Nâim Bey eyvah, sönmüş vatanda bir nur”

dörtlüğüyle beyan etmiştir.

Yakın dostlarından Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ise; “verdi ser Hamdi bu tarihe cihan

Secdede gitti Hüda’ya Naim.

Mithat Cemal Kuntay ise Ahmet Naim Hakkında şaşkınlığını şu şekilde ifade etmiştir. “namaz kıldığı için onu Fransızca bilmez sanırdım”diyerek cümlesine devam eder. “Başı iki kısımda: Şark, Garb. İkisi birbirine karışmayarak yan

yana duruyordu. Ve Naim’i Avrupa’nın filozofları değiştiremediler. Bu filozoflara Naim şaşılacak kudretle

nüfuz ediyordu; fakat, bu filozoflar, şaşılacak acizle Naim’e nüfuz edemiyorlardı.”

KAYNAKÇA:

Babanzade Ahmet Naim, Hayatı, fikirleri, eserleri. Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları, kitap no 50, Erdem Zekeriya İskenderoğlu, Nurullah Yaldız.

Çakan, İsmail Lütfi. "BabanzâdeAhmedNaîm". Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 4/375-376. İstanbul: TDV Yayınları, 1991.

3. https://www.dunyabizim.com/portre/secdede-gitti-hudaya-naim-babanzde-ahmet-naim-h43553.html