Adı Gökhan; tıpkı binlerce Gökhan gibi içimizden biri. Üstüne üstlük de şampiyon. Kazandığı madalyaların sayısı ise belirsiz. Aldığı hediyelerin de.

                   Tam adıyla söyleyecek olursak, Hasan Gökhan Kotan. Şimdilerde başkentte ikâmet ediyor olsa da İstanbul, Bayrampaşa doğumlu. Ağrılı gazi bir baba ile Sivas/Divriğili bir annenin yegâne evladı.

                   Gökhan, her anne babanın yaşadığı heyecanla, 1990 yılında dünyaya merhaba demiş. Ama bir kromozom fazlalığı farkıyla, yani eskiden mongol, şimdilerde down sendromu denilen bir teşhisin ismiyle.

                   Benzeri durumlarda şaşıran diğer aileler gibi, Kotanlar da ilk bocalama döneminin ardından “ne yapabiliriz?” sorusunu sormuşlar birbirlerine. Baba Cevdet Bey ile anne Nuray Hanım araştırmışlar, soruşturmuşlar, diğer ailelerle tanışmışlar derken, Gökhan da büyümeye başlamış. Geç yürüyüp geç konuşan, çeşitli sağlık sorunlarıyla boğuşan Gökhan sıkıntılı bir çocukluk geçirmiş. Anne çalıştığı için kreş zamanı gelince de kreşe kayıt edilmiş.  Lâkin verildiği kreşlerde bir takım sıkıntılar yaşanmış, çocuklar tarafından pek istenmemiş. Bu dışlamalara zaman zaman aileler de katılmış.

                   İlk doğduğunda doktorlar tarafından “fazla yaşamayacak” bile denilen Gökhan, girdiği ortamlarda çeşitli sorunlarla karşılaşınca, pek çok kreş ve okul değiştirmek zorunda kalmışlar. Öyle ki baba,  down sendromu hakkında bilgi sahibi olmak ve oğlunu hayata nasıl hazırlayabileceğini öğrenmek için iki yıl Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde gönüllü olarak görev yapmış. Elbette bu fedakârlığının meyvesini de almış.

Baba Cevdet Kotan bir söyleşisinde durumu şöyle aktarmış: “Çok araştırmalarda bulunduk, eğitiminin olduğu illeri öğrendik ve gidip Manisa Salihli’ye yerleştik. Orada yazdırdığımız okulda okuma yazmayı öğrendi. Bir yandan sıkıntılar devam etse de bir yandan da spor çalışmalarına başlattık. 2002 yılında, Manisa’da yaz döneminde açılan bir havuzda yüzmeyi öğrendi. Ailelere tavsiyem, bu gibi durumlarda ‘biz’ demeliyiz, onlar engelli ya da eksik değil sadece farklılar. Bu şekilde çocukları olan aileler onlardan utanmasın… Onları evlere hapsetmesin, ellerinden tutsunlar, destek olsunlar, sabretsinler”

                   Çok ilgili bir anne baba olan Kotanlar, baştan beri Gökhan’a sınırsız destek sağlamış, başaracağına inanarak hareket etmişler. Oğulları da anne babasının ümidini boşa çıkarmamış tabii ki. Gücü nispetince gayret göstermiş. Yüzmek başta olmak üzere, tenis, basketbol gibi diğer spor dallarıyla da ilgilenmiş. Tarihe olan özel merakının dışında, edebiyata, ebru sanatına, bağlama çalmaya da ilgi duymuş.

Manisa yıllarından sonra ailece Ankara’ya taşınmışlar. Gökhan’ın eğitimine bu sefer de başkentte devam edilmiş. Eğitiminin bitiminde Türk Telekom A.Ş Spor biriminde çalışmaya başlamış.  

Bir söyleşisinde Gökhan’a “Seni milli olmaya götüren süreç nasıl gelişti?” diye soran gazeteciye söylediği söz, aslında ülkemize değil dünyaya verilecek bir cevap olmuş. “Ben dünyaya down sendromlu olarak geldim ama bunu bir eksiklik değil, artı olarak görüyorum. Ben bu sendromu sporla alaşağı ettim. Dokuz yaşımdayken kendimi kabullendim ve hayata tutunmalıyım dedim ve başardım. Farklı olmadığımı, benim de başarabileceğimi göstermek istedim. Bugünlere çok zor geldim, çok yaralandım, ağladığım dönemlerim oldu, yıllarca dışlandım. Dışlandıkça hırs yaptım. Tüm sporları denedim, yüzmede karar kıldım. Büyük başarılar elde ettim. 2007’den beri profesyonel yüzücüyüm. 2008’de bölge-il ve Türkiye şampiyonu oldum. 2013’te downlularda milli olan ilk dört yüzücüden biri seçildim. Yine aynı yıl Portekiz’de Avrupa Şampiyonu oldum. 2015’te İtalya’da 2. kez Avrupa şampiyonu oldum. 2016 Floransa Dünya Şampiyonası’na hak kazandım. Ay yıldızlı bayrağımızı Avrupa’da dalgalandırdım. Bugün artık sevgi ve saygı görüyorum. Başarımı aileme borçluyum. Çünkü aile desteğim çok büyük.”

Milli sporcumuzun bu sözlerine katılmamak mümkün mü? Emeğin sabır ve azim neticesinde meyveye dönüşme hali.

Gökhan’ın kitaplığına şöyle bir göz attığımızda, karakterinin haritasına çıkarmak mümkün görünüyor. Dinler Tarihi, Peygamberler Tarihi, Osmanlı Tarihi, Türkiye Tarihi, Dünyaya Neden Batı Hükmediyor?, Şu Çılgın Türkler, İki Darbe Arası, Yitik Balta, Yorgunum, Ömer Seyfettin kitapları ve dahası…

Yılma nedir bilmeyen Gökhan, merak ettiği, ilgilendiği her konuyu araştırmış, okumuş, öğrenmiş; öğrenmeye de devam ediyor. 

Gazi Atıcılık Gençlik ve Spor Kulübü’nün lisanslı sporcusu olan Hasan Gökhan Kotan, bugüne kadar tamı tamına 82 madalya kazanmış. Ki bu sayının artacağından şüphemiz yok. 20 Temmuz 2017’de Fransa, Paris’te yapılacak olan Avrupa Şampiyonası’na katılacak olan Gökhan’ın oradan da dereceyle geleceğine inanıyoruz.      

Yeniçağ Gazetesi’nden Servet Avcı, bir yazısında Gökhan hakkında şunları yazmıştı:

“Gökhan’ı daha önce de bu köşeye taşımıştım… Down sendromlu… 1980 öncesinde gazi olmuş Ağrılı çilekeş bir babanın tek evlâdı… 4 Nisan 1979 tarihini ‘babasının kahpece vurulduğu gün’ olarak hafızasına kazımış… Bütün Down sendromlular gibi tertemiz kalpli, riya ve kötülük nedir bilmeyen, dost canlısı bir kardeşimiz…

Son derece idealist ve millî meselelerle çok yakından ilgileniyor… Uzunca bir süredir Ankara’daki Telafer Türkmenlerinin derdini dert etmiş kendine… Onlarla ilgili haberleri takip ediyor, etrafını harekete geçirmeye çalışıyor, neler yapabileceğini araştırıyor…

“Artık bizim de Türkiye’de bir mezarımız var” başlıklı yazımızdan da fazlaca etkilenmiş galiba… Yardımları kendilerine değil, daha fakire yönlendiren 8 yaşındaki çocuktan… Yardım için verilen ceketin cebinden çıkan parayı iade için çırpınan kardeşinden… Ölen bebeğini Ankara’ya gömdükten sonra “Artık bizim de Türkiye’de bir mezarımız var” diye şükreden Türkmen’den… Yeni doğan bebeğine ‘Türkiye’ ismini veren Telaferli bacısından… Ve her biri ağır insan hikâyeleriyle dolu olan ve “Bizi kardeş kılana şükürler olsun” dedirten insanlardan…

Gökhan’ın ekonomik imkânları gönlü kadar geniş değil… Emekli bir babanın oğlu… Ama kardeşleri için de bir şeyler yapmazsa içi rahat etmeyecek… Düşünüyor, düşünüyor ve eşofmanlarını hediye etmeye karar veriyor…

Gökhan Kotan aynı zamanda millî yüzücü… Kendi branşında yurt içinde ve yurt dışında elde ettiği onlarca madalyası var… Kendisine verilen eşofmanları biriktirmiş Gökhan… Kardeşlerine hediye etmek için toplamış bir kenara koymuş… İnsan Gökhan gibi, sadece kromozom sayısı değil, adamlığı, içindeki kardeş sevgisi ve idealistliği görünce o duayı tekrarlamadan edemiyor: “Bizi kardeş kılana şükürler olsun…”

Down sendromu insandan galiba kötülüğü, hasedi, nefreti alıyor, geriye iyiliklerle güzelliklerle dolu, sanki gittikçe büyüyen bir yürek kalıyor… Bizim Gökhan’ı bir gün Enver Paşa’nın kabrinde, bir gün Çanakkale Şehitliği’nde, bir gün Ulucanlar Cezaevi’nde, bir gün Kutlu Doğum Haftası programında görmek mümkün… Şimdi de o koca yüreğiyle kardeşleri için bir şeyler yapmanın telâşında ve Allah için sevdiklerinden veriyor…

Ankara’daki Türkmenleri zor bir kış bekliyor… Suriyeli göçmenlere oranla yaşadıkları en büyük problem olan kimlik problemi gittikçe çözülüyor… Yardımseverlerin katkıları sayesinde nispeten düzelmeler de sağlandı… Zaten göç öncesinde bir miktar birikimleri vardı çoğunun… Dolayısıyla barınma konusunda ilk yıl için bu birikimler önemli bir kaynak oluşturdu… Ama artık sona gelindi… Ya devlet bu işe el atmak durumunda ya da yeni sefaletler yaşanacak…

Ankara’nın soğuk kışı düşünüldüğünde Türkmenleri çok ciddi bir sıkıntının beklediğini söyleyebiliriz… Geçtiğimiz kış yaşanan ‘soğuktan donan Türkmen bebek’ haberlerine bu yıl daha fazla rastlamamamız için binlerce Gökhan’a, binlerce kardeşe ihtiyaçları var. Toplulukları bazen felaketler, acılar, travmalar, yenilgiler millet yapar… Ya da aynı akıbetler var olan milletin kardeşlik bağlarını kuvvetlendirir… Birbirine tutunma şevki verir, millî varlığımız daha da anlam kazanır…

Ankara’daki Türkmen dramı bizim imtihanımız aslında… Son bir yıldır, başta Türkmenevi yöneticileri olmak üzere başkentte iyi imtihan verildi… Hatırı sayılır oranda yardım edildi… Bunun sürdürülmesi için çok daha fazla Gökhan yüreklilere ihtiyaç var… Şayet bu kış bir Türkmen çocuk daha donarsa, Türk’ün başkentinde bunun vebali hepimizin üzerine olacaktır…

Madalyaları dışında biriktirdiği tek şeyi eşofmanları olan ve onları kardeşlerine vermek için çırpınan Gökhan’ın şahsında bütün Down sendromluların ve engelli kardeşlerimizin Bayramı’nı tebrik ederim…”  (S. Avcı 25 Eylül 2015)

Gene Habervaktim.com’da Lütfü Şehsuvaroğlu da Gökhan için şu satırları yazmıştı:

“Gökhan Kotan… Azimli bir sporcu… O özel bir sporcu…

Türkiye Özel Sporcular Federasyonu organizasyonunda gerçekleşen Türkiye 1. ve 2. Bölge Yüzme şampiyonasında iki altın, iki gümüş madalya aldı. Alanya’da yapılan şampiyonada Hasan Gökhan Kotan 4 kategoride yarıştı ve hepsinde madalya aldı. İkisi gümüş, ikisi altın… 103 kulübün yarıştığı yarışmada Türk Telekom’u temsil eden Gökhan, 200 metre serbest stilde ikinci olurken 50 metre kurbağalamada ise altın madalyanın sahibi oldu. 100 metre serbest stilde birinciliği kazanıp altın madalyayı hak etti. 50 metre kelebek stilde de gümüş madalya kazanan Gökhan böylece Avrupa vizesi de almış oldu. 

Gökhan bizim azmin elinden hiçbir şeyin kurtulamayacağının en müşahhaslaşmış ifadesidir. Heyecanı; azmi, iradesi, bilgisi ve çalışkanlığı ile birleşince özel bir şampiyon çıkıyor karşımıza.

Azmin timsali olan Gökhan, aynı zamanda kararlı sporcu, aynı zamanda kültürlü bir sporcu... Haftada iki kitap okumadan rahat edemez.

Fizikî olsun başka türlü olsun hiçbir engel tanımıyor Gökhan. O yüzden o bizim gönlümüzde gerçek bir şampiyon.

Hamamönü’nün de müdavimlerinden olan şampiyon, geçenlerde şampiyonluk sevincini bizlerle de paylaştı.

Şampiyonu kutluyoruz ve başarılarının devamını diliyoruz.” (L. Şehsuvaroğlu, 17 Mart 2015)

*

İtiraf edeyim; bir iki yıl öncesine kadar benim de Gökhan’dan haberim yoktu. Belki haberlerde, gazetelerde görüyor, geçiyorduk; fazla ilgimizi çekmiyordu. Sivas’la olan alakasını bilmiyorduk. Ta ki sosyal paylaşım sitelerinden birinde, annesi ile arkadaş olana kadar…

Memleketlim olan anne Nuray Hanımla uzun zamandır görüşmüyorduk. Çok yıllar önce farklı şehirlere gitmiş, neredeyse birbirimizi unutmuştuk. Zaman zaman “bir kere girdik, içinden çıkamıyoruz” diye söylensek de işte bu sosyal paylaşım siteleri sayesinde yeniden konuşmaya yazışmaya başladık. Geride kalan yılları bir çırpıda kenara atarak bugünü yaşamaya başladık.

İşte Gökhan’ın alkışlanası mücadelesini de bu şekilde öğrenmiş oldum. Bir Selçuklu/ Mengücekli evladı olduğunu, Sivas torunu olduğunu sevinçle, gururla öğrendim. Ve bu gülle yürekli, memleket sevdalısı gencimizi, arkasında kale gibi duran ailesini değerli karilerimizle tanıştırmak istedim.

Son olarak, Beşiktaş’taki bombalı hain saldırının ardından, Gökhan’ın polis merkezine destek ziyaretine gittiğini okuduğumda ise kendi kendime şunu söyledim: Sevgili Gökhan, senin gibi aslan yürekli gençlerimiz olduğu müddetçe, Türkiye’nin sırtı yere gelmeyecektir!

Haksız mıyım?

- - - -