Otuz senedir siyaset yapan Erbakan Hoca, Tansu Çiller’in ortaklığı ve yedi milletvekili ile mecliste temsil edilen Büyük Birlik Partisi genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun dışarıdan desteği ile iktidar olmuştu. Muhsin Başkan, iktidara destek verirken güzel bir jest yapmış “Müslümanların iktidarını engellediniz dedirtmem” demiş ve hiçbir menfaat beklentisi olmadan Erbakan hükümetini desteklemişti. Çiçeği burnunda Başbakan Erbakan hükümeti henüz on beş günlük iken Muhsin başkan Sivas’a yeğeninin düğününe katılmaya gelmişti. Kına gecesinde on beş, yirmi kişilik topluluğa Muhsin başkan şunları anlattı:

“Düğünlerde anlatılan bir ilk gece davranışı vardır. İlk gecede damat eşini korkutur, dizginleri ele alırsa bu tesir ömür boyu devam eder, yok eğer kadının etkisi fazla olursa, bu sefer kadın egemen bir evlilik devam eder. Kadının birisi kızını gelin ediyormuş, onu yanına oturtmuş ve şu nasihatleri yapmış: Bak kızım düğün olduktan sonra damat birkaç gün evden çıkmaz. Sen bir gün yere bir bez ser ve hamur yoğurmaya başla. O arada yanına bir sandalye koy, damadı da yanına oturt, sen hamuru yoğururken bir ara damada “Hamur çok cıvık oldu biraz un katar mısın?” de, damat seni kırmaz, unu ilave eder, sende merdivenin birinci basamağını çıkar, kocana karşı birinci zaferi elde etmiş olursun. Biraz sonra “Kocacığım hamur çok katı oldu azıcık su ilave et” deyiver, o seni kırmaz suyu da ilave eder, sende böylece merdivenin ikinci basamağını çıkmış olursun. Son olarak “ Yüzüm terledi hamura dökülecek, şuradan havluyu alda bir terimi sil” de, bunu da yaptırırsan merdivenin üçüncü basamağını da çıkmış olursun, böylece kocana da tam hâkimiyet kurmuş olursun” der.

Fakat kaynananın, kızına yaptığı bu nasihati damatta dinlemiştir. Annesinden, erkeğe karşı nasıl hâkimiyet kurulacağına ait ders alan yeni gelin, evliliğinin ikinci günü bir bez serer ve hamur yoğurmaya başlar, annesinin dediklerini aynen tatbik eder. Her şeyden haberdar olan damat duruma el kor ve gelini bir iyice döverek, hâkimiyeti kurtarır ve kaynanasının yanına gelerek “ Kızın, merdivenin birinci ve ikinci basamağını iyi çıktı ama üçüncü basamağından düştü, ağzı, burnu kırıldı” der. Muhsin başkan, evlilikteki bu ilk gece hikâyesin anlattıktan sonra şunlar söyledi: “Aynen evlilikteki ilk gecede kim önce davranırsa onun dediği olduğu ve hâkimiyetinin sürdüğü gibi, Hükümetlerde ilk kurulduklarındaki kararlılıklarının ne kadar arkasında durabilirse o kararlılıklarını ve hâkimiyetlerini öylece devam ettirebilirler. Fakat Erbakan hükümeti bu kararlılığını maalesef daha ilk haftasında kaybetti” dedi. Devamında şunları anlattı:

Erbakan Hoca Başbakan olunca mutat toplantılardan birine, yanına hanımını da alarak gider. Toplantı yerine geldiğinde kendisine “Başörtülü olduğu için hanımın beraber giremez derler. Bunun üzerine Hoca da hanımını makam arabasına bindirip geri gönderir. Hoca bu hareketi ile iplerin tamamını karşı tarafa vermiş oldu. Bundan sonra Hoca hiçbir sözünü karşı tarafa geçiremez” dedi. Hanımını beraber götüren Başbakan, ya “hanımım girmezse, bende girmem” deyip kendi de geri dönecekti. Veya hanımını hiç götürmeyecekti. Yahut ta “Benim bulunduğum toplantıda hanımımda bulunacak” deyip ısrarlı davranacaktı. Muhsin başkanın anlattığı bu fıkra gerçek olmuştu, on bir aylık Erbakan iktidarında Egemen güçler Hocaya her dediklerini yaptırdılar ve sonunda iktidarı zorla elinden aldılar.

Muhsin başkandan dinlediğim ikinci olay: Yetmiş yedi veya yetmiş sekizli yıllarda İstanbul’un Fatih semtinde elim bir olay cereyan etmiş, o zamanki Akıncılar derneğine mensup Doğu kökenli bir Hoca Efendinin oğlu, Metin Yüksel isimli genç bir Cuma günü camiden çıkarken vurularak öldürülmüştü. Öldürende Karadeniz kökenli bir Ülkücüydü. Milliyetçiler, olay büyümesin, daha başka ölümler olmasın diye çok gayret gösterdiler, ölenin yakınlarından helallik dilediler, o arada Akıncılar birde Ülkücü öldürerek intikamlarını almalarına rağmen, bu olayın üstünü örtmüyorlar, her ortamda Metin Yüksel’in şahadetini dillendirip, fitne kazanını karıştırıyorlardı. Bizde olayın mahiyetini bilemediğimiz için cevap veremiyor, adeta suçluluğumuzu kabulleniyorduk.

İşte o günlerde Muhsin başkan Erzincan Sıkıyönetim cezaevine getirildi. Bizde birçok soruya cevap aradığımız gibi, bu olayın nasıl olduğunu anlatmasını istedik. Muhsin başkan bu meseleyi şöyle anlatmıştı. “Ben o günlerde Ocak Genel Başkanı idim. İstanbul’da birkaç tane ülkücü genç Fatih camiine namaz kılmaya gidiyorlar. Fatih semtinde Akıncı gençler çoğunlukta oldukları için, “bu Ülkücüler bizim buradaki ağırlığımızı dağıtmak için geliyorlar” vehmine kapılarak Ülkücülerin bu camiye gelmelerini istemiyorlar. Bir gün Akıncıların oradaki lideri konumunda olan Metin Yüksel Camiye gelen Ülkücülerin başındaki gencin yakasını toplayarak, çok kaba şekilde tehdit ediyor ve “Bir daha sizi burada görmeyeceğim” diyerek oradan kovuyor.

0, Karadenizli gençte bunu gurur meselesi yapıyor, bir sonraki hafta yanına silah alarak Cuma namazına gidiyor. Yine Cami çıkışında Akıncıların başkanı, Karadenizli genci yakalayarak “Lan ben sana bir daha buraya gelmeyeceksin demedim mi?” diyor ve belinden silahını da alıyor. Silahı alınan genç “Tamam silahımı ver, bir daha buraya gelmem” dese de silahı iade edilmiyor. Bu olaydan sonra Muhsin Başkan olaydan haberdar ediliyor. Muhsin Başkan Karadenizli gençle görüşüyor, “Silahından vaz geçeceksin, o Camiye de gitmeyeceksin” diye kesin emir veriyor. Fakat Karadenizli genç “Silah bizim için namustur, vaz geçemem” diyor ve başka silah alarak yine aynı camiye Cuma namazına gidiyor. Namazdan Çıkınca Metin Yüksel’i yakalayarak silahını istiyor, vermeyince de çekip vuruyor. Bu olayı bu şekilde Muhsin Başkanın ağzından dinlemiştim. Bu yazımı da yine Muhsin Başkanın sözleri ile bitireyim:

 Ben Türk’üm, Türk Vatansız olmaz!

Ben Türk’üm, Türk Bayraksız olmaz!

Ben Türk’üm, Türk Esir olmaz!

Ben Türk’üm, Türk Hürriyetsiz olmaz!

Ben Türk’üm, Türk Ezansız olmaz!

Ben Türk’üm, Türk İmansız olmaz!

Ben Türk’üm, Türk Allahsız olmaz