İlimizde çok güzel etkinlikler düzenleniyor. Valiliğimiz ve İl Millî Eğitim Müdürlüğümüz“Sivas Birlikte Kitap Okuyor” diyerek, ailecek kitapları ellerimize alıyor, keyifli vakitler geçiriyoruz. Bizler ya kabartma yazımızla basılmış kitaplardan ya da bilgisayar üzerinde sesli okunmuş, gerekse taranmış e-kitaplarla bu etkinliğe katılıyoruz. Bir de ailecek haftada bir çocuklar için farkındalık oluşturan ve değerlerimize uygun filmleri izliyoruz. Geçen gün her çocuk özeldir adında Hint yapımı harika bir filme denk geldik.Dislepsili çocuk ve onun hayatını değiştiren bir öğretmenin hikâyesini anlatıyor. 8 yaşındaki IshaanAwasthi, hiç kimse tarafından takdir edilmeyen bir çocuktur. Okulda dersleri kötüdür, üstelik arkadaşları ile de sık sık kavga eder. Arkadaşları, öğretmenleri ve ailesinin dışladığı Ishaan, ailesi tarafından disipline sokulması için yatılı okula gönderilir. Burada da durum pek farklı değildir. Ta ki resim öğretmeni Ram Shankar ile tanışana kadar. Ishaan’ın çok mutsuz ve yalnız bir çocuk olduğunu fark eden Ram, bunun nedenini araştırmaya başlar. Onun aslında çok özel bir çocuk olduğunu anlayan öğretmen, sabır ve özenle Ishan’ın kendisini bulmasına yardımcı olur. 
Okuldaki öğretmenlerden çok ayrı bir öğretmen özelliği ile karşılaşıyoruz. Hoş duygularla bir buçuk saat geçirdik. Aynı duyguları, Mucize isimli filmi izleyince de yaşamıştım. Mucize’de; AuggiePullman yaşıtı diğer çocuklardan biraz farklıdır. Çünkü yüzünde ciddi bir deformasyon vardır. Auggie diğer çocuklarla sıradan bir okula giderek, sıradan bir çocuk olduğunu kanıtlamaya çalışır. Çünkü esas güzellik derinin altında, içeride saklıdır... Yönetmenliğini StephenChbosky’nin üstlendiği film, R.J. Palacio’nun romanından Steve Conrad tarafından senaryolaştırıldı. Filmde başrollerde Julia Roberts ve Owen Wilson yer alırken çocuk oyuncu ise JacobTremblaydır.
Butür yapıtlar öğrencinin zihin dünyasını geliştirirken, engelli arkadaşlarına ve çevresine farklı bir gözle bakmasını sağlıyor. Belki yine ilimizde bir etkinlik yapılır ve birlikte tüm Sivas öğrenci ve aileleri Millî Eğitim Müdürlüğümüzün önerdiği filmlerden izler ve videosunu paylaşır. Farkında olmak ve farkındalık oluşturmak ne kadar güzel. Çocukluğumuzda böyle güzel eserlere imza atılmıyordu. Yeşilçam filmlerinde engelli çaresiz ve güçsüz bir durumda anlatılırken, yabancı filmlerden en eski Yağmur Adam filmini hatırlıyorum. 2000’li yıllar bizler için senaryo ve yazılan edebî eserler yönünden değişikliklerin kapısını araladı. Yazmış olduğumuz Siyahta Beyazı Gördüm kitabımda öğretmenlerimden bahsetmiştim. İnşallah daha ayrıntılı anlatımımızı yapacağımız 4. kitabımızda görmeengelli eğitimine yer vereceğiz. El işi derslerimde makrameyle uğraşmayı hiç sevmez düğüm atmak, nazarlık ve hamak yapmayı beceremezdim. Taki okulumuza bayan bir öğretmenim gelene kadar. O okula gelince bizimde el becerimiz gelişmiş, okulda hatıra çok güzel bir hamak bile yapmıştık. Öğretmenler sevgi, merhamet ve yönlendirmeleriyle kıyıda köşede kalmış bir öğrencinin gizli kalmış yeteneklerini çıkarıp sergileyebiliyor. Öğretmenlik kutsal mesleklerdendir diyoruz ya, bu meslek içinde derecelendirme yapacak olsak, pandemi sürecinde sınıf öğretmenlerimiz büyük fedakârlıklarla işini yapmaya çalışan, öğrencilerinin derslerinden geri kalmaması için azimle mücadele etmeye çalışan gerçek bir eğitimci profilleriolarak karşımıza çıkıyorlar. Kızımın öğretmeni Hacer Hanım’dan biliyorum. Kızım ilkokula başlayınca her veli gibi bizde tedirginlik duymuştuk kafamızda soru işaretleri vardı. Fakat Sivas Fatih İlkokulu, idealist yönetimi ve kadrosuyla ilk gün bu tedirginliklerimize son verdi. İçimiz rahat, ümidimiz sağlam. Rabbim devletimizden ve cefakâr eğitim kadromuzdan razı olsun. Hacer deyince sizlere yıllar önce bir Blok’ta rast geldiğim mor menekşenin, farklı olmanın, sevginin yer aldığı mükemmel bir kıssa paylaşmak istiyorum.
Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği iki katlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi kokarlardı. Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi. 
“Gölgeyi sever menekşeler” derdi… Oysa öğretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı onlara. Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı. Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi! “Her bitki güneşi severken, onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar” diye düşündü durdu Hande...
Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti. İşte belki de menekşeler bu yüzden bu kadar güzeldi. “Herkesten farklı olursan, bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı. Daha o yıllarda farklı olmak için uğraş vermeye başladı.
İlk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği “Hacer’in yanına oturmak istiyorum öğretmenim” diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış, şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer problemli bir ailenin, çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan kızı idi. Hande ise mühendis Kamil Bey’in biricik kızı. Öğretmen pek oturtmak istemedi önce Hacer’in yanına Hande’yi.

Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye öğretmen Hande’nin annesini çağırıp durumu anlatmıştı.
Annesi eve geldiklerinde Hande’ye sordu:
- Kızım, Hacer’in yanına neden oturmak istiyorsun?
Hande cevap verdi: 
- Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneşi sever. Menekşeler farklı, belki de bu yüzden bu kadar güzeller. Hacer’in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum, dedi. 
Annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4.sınıf öğrencisi kızının olgunluğuna hayran kalarak 
- Peki kızım kimin yanında istersen oturabilirsin, dedi.
Pazartesi günü gelince, Hande Hacer’in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi hem Hacer. Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Diğer kızlar da soğumuştu Hande’den. Nasıl, Hacer gibi dağınık, bir şeyi, iki kere anlatınca anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti. En çok alınan doktor Cemal Bey’in kızı Esin’di. Anne babaları her haftasonu görüşüyorlar, Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı. Nasıl olur da kendi yerine Hacer’i seçerdi. Çok gururu kırılmıştı Esin’in. Hande ile konuşmuyordu. 
Bir gün Hande ve ailesi Esinlerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande gene Esin’in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu. İçin için de Hacer’e kızmaya başlamıştı. Arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olmuştu. Neden sanki bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kere de anlıyordu? Yoksa aptal mıydı?
Sonra menekşeleri hatırladı hemen düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer’in, kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna bütün gücü ile inandı. Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında oturuyordu, Hande ile konuşmuyordu. 
Hande canı sıkıldığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı, kar atıştırmaya başlamıştı. Hande, karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü. Köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresindeki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi eve doğru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti. Hacer’di bu. Hande’ye gülümsüyordu. 
- Hoş geldin, Hande buyurmaz mısın? dedi. 
Biraz ürkek, şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içeri girdi. Oda sıcacıktı odun sobası her yeri ısıtmıştı. 
- Menekşeler, diyebildi sadece Hande. 
- Bu soğukta? 
Hacer gülümsedi; 
- Onlar annem için, annem onları çok sever. Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande. 
- Annen, hasta mı, dedi. 
- Evet, 2 sene önce felç oldu. Ona ben bakıyorum, bizim kimsemiz yok. Bir tek ineğimiz var onunla geçiniyoruz. Ama bütün işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor, dedi Hacer utanarak. 
- Bir de bizim köyden şehre araç yok. Bu yolu her gün yürüyorum. O yüzden de çok yorgun okula geliyorum. Dersleri anlamakta güçlük çekiyorum. 
Hande’nin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağlıyordu. 
Bir müddet sonra; 
- Anne bu Hacer, diye tanıştırdı sıra arkadaşını. 
Hacer’in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı Hacer’in hayatını. Hem de ağlayarak. ‘Bir şeyler yapalım anne’ dedi.
O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer’i kendi evlerine taşıdılar. Hacer artık Handelerden okula gidip geliyordu, ne dağınıktı, ne de aptal.
Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeşlerdi artık. Mor menekşeler Hande’ye Hacer’i armağan etmişti. Hacer’e ise hem Hande’yi hem de hayatı. 
Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer şimdi bir doktor. Hande’den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir öğretmen. Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de öğretiyor. Bir kızı var; adı Hacer Menekşe.