Bu yazımızda sizlere okuduğum, damağımda tadı kalan, görm eengellilik hakkında bir tanesi ünlü Âşık Veyselimizle ilgili olan, iki farklı yazıyı aktarmak istiyorum.
SEN SEVDADAN NE ANLARSIN?
Teknolojinin alıp başını gittiği şu zamanda yirmi beşli yaşlarda olan torunlarının nişanlılarıyla aralarında geçen, adına sevda dedikleri şeyi, sürekli sosyal medyaya yükleyip insanların beğenilerine sunmalarına çok şaşırırdı Zehra Teyze. Yaşı tam seksen beşti.
-Yapmayın yavrum. Sevda dediğiniz şey ele güne açılır mı? Sevdiğiniz kız için bir şey yapsanız hemen resmini çekip internet denen şeye koyuyorsunuz... Ya sana ne demeli Nuran. Görücüye geldiklerinde o anın keyfini yaşayacağına, resim çekmekten kahveleri bile doğru dürüst yapamadın... Sonra da insanlar o resimlere neler demişler diye bir köşede oturup okudun. .Kayınbaban ve annen olacak insanların yüzüne bile bakmadın neredeyse “dediğinde, uflamalar, puflamalar duyulmuştu gençlerden... -”Sen sevdadan ne anlarsın... Dedem rahmetli, körmüş. Sen onu hiç görmeden görücü usulü ona vermişler “diyen torunlarına, gözyaşlarını göstermemek için epey uğraşmış, daha da bir şey dememişti... Önce sessizce odasına gitti. Belki bir saat oyalandı odasında Sonra her gün aynı saatte yaptığı gibi bastonuna dayana dayana sokağa çıktı... 
Torunları ninelerinin arkasından epeyce söylenmişlerdi... Ertesi gün eve misafir geleceği için temizliğe koyuldular sonra... Ninelerinin de odasını elden geçirmek gerektiğini düşündüler... Dip köşe temizliğe başladılar... Nuran bir kırmızı defter gördüğünde masanın üzerinde, önce pek önemsemedi... Sonra ise defter yere düşünce, nenesinin ve dedesinin bir gençlik resmini görmüştü. Yerde açık kalan sayfayı dikkatle okumaya başladı oturduğu yerde... Bozuk bir yazıyla, şöyle yazıyordu o satırlarda: -Bugün dünyadan göçeli dört bin yüz elli altıncı gün Mehmet’im. En çok neyi özlüyorum biliyor musun? Gözlerin görmezdi ama senden önce bir odada ben bulunsam kokumdan anlardın ya daha önce odada benim bulunduğumu. Buradan Zehra’m geçmiş derdin hani... Ha işte onu çok özlüyorum. Bir sürü meyve fidanı diktindi hani benim için... Sırf sevap haneme sevap yazılsın diye. Dünyada birlikte yaşamak yetmez. Cennette de beraber olalım derdin... Kaldığın yerden devam ediyorum fidanları sulamaya. Kimse bilmesin diye gizli gizli suluyorum sevda fidanlarımızı... Bilirlerse sevdamıza gölge düşer, yapılan iyiliğinde sevabı gider diye çok dikkatli oluyorum... Önce sen göçtün bu dünyadan. Meyvelerden kim yese, sevabı sana gitsin... Cennetinde buluştursun Rabbim inşallah. Her akşam mezarının başına varmasam içim rahat etmiyor... O gece gözüme uyku girmiyor. Evdekiler her gün sokağa çıkmama kızıyorlar. Nerden bilsinler mezar taşını öpmesem içimdeki acının biraz olsun dinmeyeceğini. Bugün torunlarım bana sen sevdadan ne anlarsın? dediler... İçim yandı ama belli etmedim. Sevdayı bilirim ben hem de çok iyi... Burnumda tütüyorsun... Dillere düştü sevdalar Mehmet’im... Oysa bilmiyorlar yeri gönüldü... - 
Genç kız o kadar utanmıştı ki bu satırları okuduktan sonra, Nenesine söylediklerinden. Eve gelir gelmez özür dileyecekti. Fakat o akşam eve gelmedi Zehra Hanım... Telaşla aradılar tüm mahalleyi. En sonunda mezarlıkta eşinin mezar taşına sarılmış uyurken buldular yaşlı kadını !
BU ANIMIZ DA VEYSELİMİZDEN
Âşık Veysel’in kendisini terk etmiş ilk eşi Esme köy bakkalına alışveriş için gider. Bakkalda Âşık Veysel, Âşık Ali İzzet Özkan ve hem Sivrialan’ın hem de çevre köylerin ileri gelenleri oturmaktadır. Muhabbette Âşık Ali İzzet Özkan ile Âşık Veysel diğer arkadaşlarıyla sohbet eder. Esme Ana Âşık Veysel’i görmüştür, onun için de içeri girmeden, alışverişini işaretler aracılığıyla pencereden yapıp, evine dönmüştür. Daha sonra Âşık Veysel bakkal Mustafa’ya “Meyvenin sebzenin iyisinden verseydin bari” der. Mustafa “Kimse alışveriş yapmadı” diyerek konuyu değiştirmeye çalışır. Âşık Veysel “Peki camdan alışveriş yapan kimdi o zaman” diye sorar. Ortaköylü Tatığın Oğlu Ali Âşık Veysel’e “Şatıroğlu sen kör değilsin, sen bizi aldatıyorsun” der. Diğerleri de “Gelen kişi hiç konuşmadı, görmedin de, peki nasıl bildin Esme’nin geldiğini ve alışveriş yaptığını” diye Âşık Veysel’e sorarlar. Âşık Veysel çok duygusallaşır, kahrından elini masaya birkaç defa sertçe vurur,”Onu kokusundan tanıdım, kokusundan” diye cevap verir.
Bu iki yazı beni çok etkiledi. İnsan sevince görmeye ne hacet. Sevgiyi gözden ibaret sananlara ne demeli. Bundan birkaç hafta önce rahmetli olan Ahmet Turan Karakaş amcamızda, eşini ve sevdiklerini kalpten görenlerdendi. Rahmet olsun güzel insanlara.