(8) 9-17 O zaman siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. Allah’ta size, bir biri arkasına gelen bin melekle yardım edeceğim diye cevaplamıştı. (9) Allah, bu melek gönderme işini, sadece sizi sevindirmek ve kalplerinizin onunla sükûnet bulması için yaptı. Zaten zafere götüren yardım sadece Allah’tandır. Şüphesiz Allah, üstün ve hikmet sahibidir. (10) Hani o zaman kendi katından bir güvence olmak üzere bir uyku haline sokmuştu. Ve yağan yağmurla sizi temizlemek için üzerinize gökten su indirmişti ki, (İç dünyanızı) kirlerinden sizi arındırsın, yüreklerinizi güçlendirip ayaklarınızı onunla sabit kılsın.

(11) O zaman Rabbin meleklere, “Ben sizinle beraberim, haydi imanı olanları destekleyin” diye vahyetti. Ben inkârcıların kalplerine korku salacağım! Haydi, vurun boyunlarının üstüne. Koparın onların (silah tutan) tüm parmaklarını. (12) Bu onların Allah ve Elçisine karşı gelmelerindendir. Kim Allah ve Resulüne karşı gelirse bilsin ki, Allah’ın cezalandırması şiddetlidir.

(13) İşte bu sizin için (Ey inkârcılar) tadın onu! Şüphesiz ki cehennem azabı inkârcılar içindir. (14) Ey iman edenler, inkârcılarla ordu halinde karşılaştığınız zaman sakın onlara arkanızı dönüp de kaçmayın! (15) Kim böyle bir günde, çarpışmak için geri çekilme veya diğer bir birliğe katılma dışında düşmanlara arkasını dönerde kaçarsa, Allah’tan bir gazaba uğramış olur. (Onların) varacağı yer cehennemdir ve ne kötü bir yerdir.

(16) O gün onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın ancak Allah attı. Bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı. Allah, her şeyi işitir ve her şeyi bilir.

(17) Yorum: Bu ayette “sen atmadın Allah attı” ifadesiyle Allah’ın yardımının tecellisinden bahsediliyor. Bazı Müfessirlere göre Bedir savaşında savaşın kızıştığı bir anda Cebrail gelerek Peygamberimize bir talimat veriyor, o da bir avuç kum alarak Kureyiş ordusunun üzerine serpiyor. Gözleri görmez olan orduya saldırılıyor ve Müslümanlar zafere ulaşıyor. (C. Külünkoğlu) Bazı müfessirlerde diyorlar ki, burada mecaz vardır. “Sakın zafer sizi şımartmasın! Size atma gücünü veren de, onu kullanacak aklı veren de Allah’tır. Oku atan sizin eliniz olabilir ama ellerinizi ve ellerinize atma gücünü veren de Allah’tır. (Erhan Aktaş) M. İslamoğlu Hocaya göre de “İman gücüyle savaşıp öldürüyorsunuz” demektir. Hoca devam ediyor: “Bu ibare beşer dilinin imkânlarını zorlayan bir belagat şaheseridir. Ne Allah’ı idrakin ve hayatın dışına süren mutlak tenzih, ne de Allah’ı kişileştiren mutlak teşbih. Zira birincisi aklın vehmi, ikincisi duyuların vehmidir.

Bu ikisi arasında ki dengeyi işte bu ayet temsil eder. Kim attı? Kul mu, Allah mı? “Sen attın” ile “Allah attı” arasında gidip geliyor, olup bitiyor. (Atma” aynı cümle de hem Allah’a, hem kula isnat ediliyor. Kulun atması mecazi, Allah’ın atması hakiki oluyor. Ortada bir çelişki yok. Çelişki bunu açıklamada zorlanan insanın zihnindedir. Bu yorum ve tefsirlerin haricinde bu ayeti bir de tasavvuf ehli yorumlar ki, inananları şirke götürecek cinstendir: Bir Hadisi kutside, “Kulum nafile namazlarla bana öyle yaklaşır ki, artık onun tutan eli, yürüyen ayağı, gören gözü ve işiten kulağı ben olurum.” Sözünü ele alırlar ve Enfal suresinin bu 17. Ayetini de yine bu hadisle tefsir ederek derler ki: Bizler geceleri kıldığımız nafilelerle Allah’ın muhabbetini kazanırız ve O’na öyle yaklaşırız ki, artık biz Allah’ın tutan eli, yürüyen ayağı, gören gözü ve işiten kulağı oluruz. Ve daha ileri giderek, yine derler ki: Bu mertebeye ulaşınca, bizim fiilimiz, Allah’ın fiili olur ve “Kün feye kun” yetkisini yani yaratma işini bizi yaparız derler. Haşa, bu inanca varmak için de bu ayeti kendilerine delil olarak gösterirler. Allah dostları olarak kendilerini gösteren tasavvuf ehlinin bu sözleri ile nereye çıktıklarını veya ne kadar indiklerini ben bilemem. Merak edenler tasavvuf kitaplarında bu iddiaları görebilirler.