Ünlü felsefeci Jürgen Habermes’in “Kamusallığın Yapısal Dönüşümü” adlı 1962 deyayımladığı eserinde, günümüzde de geçerliğini koruyan ve özellikle ülkemizde son yıllarda yaşanan gelişmeleri değerlendirdiğinizde, karşınıza çıkan tabloyla örtüşen tespitlerde bulunmuştur.

 Habermes bu eserinde;  vatandaşlar arasında şeffaf, akılcı tartışmaya dayalı, açık oluşturulan kamu ve kamuoyunun tarihsel gelişimini, dönüşümünü ve de çöküşünü irdelemiş, demokrasinin gelişimi için bağımsız, özerk, eşitler arasında müzakereye dayalı bir ortak kanaat ve irade oluşumu için gerekli iletişim şartlarının sağlanmasını gerekli gördüğünü ortaya koymuştur.

Katılımcı bir demokrasinin temelinde, kamusallığın oluşumunu sağlayacak şartların eşitlikçi temelde, özgür bir ortamda gerçekleştirilmesi gerekli diyor.

 Bunun ne kadar önemli olduğunu ülkemizde şuan baskı altına alınan ve kontrollü olarak dolaylı şekilde yürütülen medyanın, içinde bulunduğu durumdan anlıyoruz.

Habermes’in şu tespitlerini okuyunca sizler de sanıyorum benimle aynı duygulara sahip olacaksınız. Habermes; Kamusallığın yapısal dönüşümünü iletişim ağının ticarileşmesi, bürokratikleşmenin ve devlet müdahaleciliğinin artması gibi temel dönüşümler çerçevesinde analiz ederek, bu süreçte kamusal topluluğun tutarlılığını sağlayan kurumlar başta, basın olmak üzere sarsılmaya ve işlevlerini yitirmeye başlamıştır.

İletişim ağının ticarileşmesi ve özgür basının sermayenin çıkarlarına hizmet etmeye başlamışıyla birlikte, akıl üreten kamusal topluluk, kültür tüketicilerine dönüşmeye başlar. Televizyon, Radyo, gazeteler, dergiler ve romanlar gibi yazılı ve görsel basın eleştirel ve özgürleştirici iletişim araçlarından çok, bağımlılık yaratıcı tüketim ürünlerine dönüşür.

Kültür endüstrisinin kitle iletişim araçlarınca kamusal olarak yayılan ürünleri, akıl yürüten kamusal topluluğu, alıcı konumundaki dinleyen, seyreden ancak konuşma ve karşı çıkma şansı olmayan tüketicilere dönüştürür.

 Böylelikle eleştirel teorinin önde gelen temsilcilerinin de sözünü etmiş oldukları kültür endüstrisi tarafından düşünmeyen ve eleştirmeyen bir kamu yaratılmış olur.

Neticede kamusallık özerkliğini, eleştirelliğini, akıl yürütme ve düşünce üretme işlevlerini kısacası sivil toplum ile devlet arasındaki aracılık işlevini yitirmekle kalmaz, kamusal kanaatler yerine “Alkışa Amade” bir ruh halinin hâkim olduğu, kolayca yönlendirilebilen, öngörülebilen, manipüle edilebilen bir kamuoyu haline dönüşür, diyor.

Yukarıdaki tespitleri tekrar bir okuyup, ülkemizin şuan içinde bulunduğu durumla mukayese edince sizde benimle aynı düşüneceksiniz. Belki tam bir teslimiyet söz konusu olmasa da kamuoyunun nasıl manipüle edildiği, düşünemeyen, üretemeyen, akıl yürütemeyen ve eleştiremeyen, demokrasinin sadece bir geçici araca dönüştürüldüğü yapıyı göreceksiniz.

Fakat Habermes bir başka tespitinde de Geç Kapitalist toplumlarda sosyo-kültürel yaşam alanının özgürleşmesi talebiyle ortaya çıkan yeni toplumsal hareketlerin, kamusal alanın gelişip genişlemesinde önemli bir rol oynayacağını da ifade ediyor.