Her medeniyetin ve ona kaynaklık eden dinin bir insan tipi vardır. Hak din İslâm’ın insanının ete kemiğe bürünmüş örneği şüphe yok ki, hakkındaki âyetin tasdiki ile Efendimiz’dir (sav):

İçinizden Allah’ın lütfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki (yemin olsun ki), Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır!” (Ahzâb Sur, 33/21)

“Hayat kitabımız, başucu rehberimiz olan Kur’an’ın 76. Suresi olan İnsan Sûresi de İslâm insanının bir bakıma tarifi gibidir!” der ve ilk 11. ayetle ilgili şu değerlendirmelerde bulunur değerli Üstad Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN:

1. Gerçek şu ki, insanın yaratılış tarihinde onun henüz anılan bir şey olmadığı bir dönem gelip geçmiştir.

2. Hakikatte biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; imtihan edelim diye onu işitir ve görür kıldık.

3. Şüphesiz biz ona, doğru yolu gösterdik; artık o isterse şükreden olur, isterse nankör.

4. Ama biz inkârcılar için zincirler, halkalar ve alevli bir ateş hazırlamışızdır.

5. İyiler ise içindekine güzel koku katılmış bir kadehten içecekler;

6. Bir su kaynağı ki Allah’ın has kulları istedikleri yerlere akıtarak ondan bol bol içerler.

7. Onlar, verdikleri sözü yerine getirirler ve dehşeti her yerde hissedilen bir günden korkarlar.

Bu ifade iki şekilde yorumlanmıştır:

a) Onlar Allah’ın kendilerine yüklediği bütün vecibeleri yerine getirirler; buyruklarına uyar, yasakladıklarından kaçınırlar.

b) Onlar, bir iyilik yapmayı adadıkları, gönüllü olarak ibadet etmeye niyetlenip karar verdikleri takdirde (nezir) bunu mutlaka yerine getirirler.

8. Onlar yiyecekleri, kendileri sevip istedikleri halde yoksula, yetime ve esire de verirler.

Onlar, Allah’ı sevdikleri için yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler!” şeklinde de mânâ verilmiştir. Burada “esîr” kelimesinin savaş tutsakları yanında, köleleri, borçluları, mahkûmları kapsadığı belirtilmiştir.

9. (Ve şöyle derler): Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.

Gözden çıkardıklarını değil, sevdikleri ve yararlanabilecekleri nimetleri muhtaçlara verirler. Yedirip içirmeyi, doyurmayı birinci görevleri bilirler. Mü’minler bu özverili davranışları, gösteriş veya herhangi bir menfaat, hatta bir teşekkür karşılığında değil, sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparlar. Meşhur kutsî hadiste bildirildiğine göre (Müsned, VI, 256; Buhârî, “Rikåk”, 38) bu şekilde gönüllü iyilik ve ibadet yapanların kalpleri, basiretleri ve yolları aydınlanır; inançları doğru, kararları isabetli, işleri hayırlı ve faydalı olur.

10. Biz, öfkeli, çetin bir günde Rabbimiz’den (azabından) korkarız.

11. Bu yüzden Allah onları o günün dehşetinden korur; yüzlerine aydınlık, gönüllerine sürur verir.

Kısaca söylemek gerekirse İslam insanlığa "güven" getiren bir dindir. Devletlerarası ilişkilerden tutunuz, bir toplumun içinde yer alan devlet-halk ilişkilerine, ailede erkek kadın ilişkilerine, komşular arası münasebetlere ve ekonomik hayattaki oluşumlara kadar her alana güven getiımiştir. Bu noktadan hareketle diyebiliriz ki İslam, güvenilen insanı, yani müslümanı yetiştirmek istemektedir. Onun için müslüman, güvenilen insan olarak tanımlanmaktadır. "Ben müslümanım!" diyen insanın, elinden, dilinden ve herşeyinden insanların güvende olduğunu ifade etmektedir. Aksi halde "Ben namaz kılıyorum!", "Hacca gidiyorum!" demesi yeterli olmayacaktır. Çünkü "İslam" kavramının beraberinde getirdiği temel, esas ve ilk mana güvendir. Zaten "İman" kavramı, güvenmeyi ifade etmektedir.

Duam:

Ya Rabbi! Büyük ve eşsiz örneğimiz Hz. Muhammed(sav)’e uyarak İslâm insanını temsil etmeyi bu ümmete bir daha nasib eyle