Düşünce ve kültür hayatımıza fikirleriyle faydalı çalışmalarda bulunan, modern bilimleri takip etmesinin yanında klasik bilimleri de izleyen çok yönlü görüşleriyle İslam ilmine katkı sunan,Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, 18 Mayıs 1703’teErzurum’un Hasankale ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası Derviş Osman Efendi, Annesi, Hasankale’nin ileri gelenlerinden Dede Mahmut’un kızı Şerife Hanife Hanım’dır. Annesi Şerife Hanım için bazı kaynaklar Peygamber efendimizin torunlarından olduğunu söylemektedir. Babası Osman Efendi, 30 yıl kadar medrese eğitimi almıştır.

İbrahim Hakkı’nın “Hakirullah” diye andığı ve “hilm ü hayâ madeni” olarak tanıttığı babası, bazı psikolojik hastalıklar sebebiyle sıkıntılı bir dönem geçirmiş, İbrahim HakkıHazretlerinin doğumuyla bir ferahlık hissetmekle birlikte yaşadığı problemleri devam etmişti. 1707’de Erzurum’a yerleşen Osman Efendi burada yörenin ileri gelen ilim ve tasavvuf erbabıyla tanışmış ve 1710’da hac niyetiyle yola çıkmışken Siirt’e yaklaşık 7 km uzaklıkta bulunan Tillo’ya (bugünkü Aydınlı) uğramış, yörenin tanınmış mürşitlerinden İsmail Fakirullah’a intisap ederek buraya yerleşmiş, böylece yıllardır aradığı huzura burada kavuşmuştur.

Annesi Şerife Hanım’ın vefatı üzerine babası İbrahim Hakkı’yı yanına çağırarak, dokuz yaşından itibaren babasıyla birlikte İsmail Fakirullah’ın dergâhında aynı hücrede kalmış, burada naklîi ilimleri ve akli ilimleri tahsil etmeye başlamıştır. 1720’de babasını kaybedince muhtemelen öğrenimini sürdürmek amacıyla aynı yıl Erzurum’a dönmüştür. Burada, özellikle Arapça ve Farsça konusunda kendisinden faydalanan Erzurum müftüsü şair Hazık Mehmet Efendi dışında kimlerden ders okuduğu bilinmemektedir.

İbrahim Hakkı, öğrenimini tamamladıktan sonra İsmail Fakirullah’ Hazretlerini ziyaret etmek üzere 1728’de Tillo’ya gitmiş, şeyhinin ölümüne kadar (1734) İsmail Fakirullah Hazretlerine hizmet etmiştir. 1747 ve 1755 yıllarında İstanbul’a iki defa giden İbrahim Hakkı, saray kütüphanesinde malzeme ve bilgi toplayarak yazacağı kitaplar için hazırlık yapmıştır. Özellikle Marifetname gibi büyük eserlerinin yazılmasında bu kütüphaneden temin ettiği malzemelerin ve sarayda kazanmış olduğu bilgi birikiminin önemli katkıları olmuştur. 22 Haziran 1780 tarihinde 77 yaşında iken vefat eden İbrahim Hakkı Hazretleri, Tillo’da şeyhinin türbesinin yanına defnedilmiştir. Eserlerini genellikle Türkçe olarak kaleme almıştır.

İbrahim Hakkı Hazretlerinin eserleri değişik kaynak ve kişilerce ellinin üzerine çıkarılmış olsa da bizzat kendisi onbeş eserinin olduğundan bahisle, ilk beş eserine "Ana" diğerlerine ise bu beş anadan doğma "Evlad" demiştir Eserleri: Divanı (İlahiname, Marifetname, İrfaniyye, İnsaniyye, Mecmuatü’l-Maani olmak üzere beş esas ve ana eser yayınlamıştır. Evlat eserleri kronolojik sıraya göre şöyle sıralanır.Tuhfetü'l-Kiram, Nuhbetü'l-Kelam, Meşariku'l-Yuh, Sefıne-i Nuh, Kenzü'l-Futuh, Definetü'r-Ruh, Ruhu'ş- Şuruh, Ulfetü'1-Enam, Urfetü'l-İslam), Hey'etü'l-İslam olarak eserleri günümüze kadar ulaşmıştır.

İbrahim Hakkı hazretleri hakkında birçok menkıbe anlatılagelmiştir. Çocukluğumda annemin dizinde sıkça işittiğim çeşme ve testi menkıbesi bunlardan biridir.

İbrahim Hakkı Hazretleri çocukken bir gün hocası İsmail Fakirullah Hazretleri eline bir testi vererek onu mahallenin çeşmesine gönderir. Testiye suyu doldururken bir atlı yanaşır:

– Çekil şuradan be çocuk! diyerek onu azarlar.

Zalim adamdan korkan İbrahim Hakkı Hazretleri, testisini alıp bir tarafa kaçmaya çalışsa da, çocuğun korktuğunu anlayan zalim adam onu bir köşeye sıkıştırır ve iyice korkutmaya çalışır.İbrahim Hakkı, testisini bırakıp kaçmaya çalışırken, bu arada at testinin üzerine basıp testiyi kırar.Ağlayarak hocası İsmail Fakirullah Hazretlerinin huzuruna gelir. Hocası:

– Ne oldu sana evladım, niçin ağlıyorsun? diye sorar.

– Efendim, çeşmede su doldururken bir atlı geldi, atını üzerime sürünce korktum. Kaçmaya çalışırken testiyi oraya bırakmak zorunda kaldım. O esnada testi kırıldı. Hocası:

– Testini kıran atlıya sen hiçbir şey söyledin mi? İbrahim Hakkı:

– Hayır, korkumdan hiçbir şey söyleyemedim. Hocası:

– Hemen git o adama “Testimi neden kırdın be zalim adam” de!

İbrahim Hakkı Hazretleri çeşmenin başına gider, uzaktan ona bakar, ama yanına gidip de bir şey söylemeye cesaret edemez. Hocasının yanına tekrar döner ve ona çekindiği için o zalim adama bir şey söyleyemediğini söyler. İsmail Fakirullah hazretleri daha kararlı bir ses tonuyla ona şöyle der:

– Çabuk adam oradan ayrılmadan, çeşmenin başına git ve adama bir şeyler söyle. Yoksa çok kötü olacak.

İbrahim Hakkı Hazretleri cesaretini toplar ve çeşmenin başına bir kez daha gider. Bu sefer ona bir çift söz söylemekte kararlıdır. Fakat çeşmenin başına gittiğinde bir de ne görsün, at attığı çiftelerle sahibini öldürmüş ve çeşmenin havuzuna yuvarlamış.

Zalim cezasını bulmuş, maalesef mâni olunamamıştır. İbrahim Hakkı Hazretlerinin İstanbul’da iken eşi Züleyha Hanım’a ve diğer hanımlarına yazdığı mektuplar, bizler açısından örnek teşkil etmektedir. Bu mektuplardan Eşi Züleyha Hanım’a yazdığı mektuba yer vermek istiyorum.

İzzetli, hürmetli, muhabbetli, hakikatli, hatırlı, gönüllü, hizmetli, sabırlı, marifetli, akıllı, gayretli, şefkatli, güzel yüzlü, şirin sözlü, melek huylu, çelebi kollu, nazik elli, ince belli, şirin yıldızlı, oğlumun annesi, gönlümün cananesi, inci danesi, hatunum ve kadınım Züleyha Hanım huzuruna: Candan selamlar ve gönülden dualar edip ol mülayim hatırın kat kat sual ederiz; Allah'ın birliğine emanet veririz. Benim küçük kadınım, benim âşık paşam, benim gözüm, benim sırdaşım, benim dervişim, benim emektarım, ne keyiftesin, ne hâldesin, ne demdesin, neylersin, nişlersin, iyi misin, hoş musun?

Allah, muinin olsun. Hak Teala canına sağlık, gönlüne hoşluk versin. Rabbim seni bana bağışlasın; bir dahi dünya gözüyle görüşmek müyesser eylesin, âmin. Aceb cihanda senin gibi var mıdır? Hiç fikrimden gitmezsin, böylece ayan gönlümde durursun. Benim nazik âşıkım, senin için her yerde dualar ediyorum. İnşallah tez vakitte avdet edeyim, seninle diz dize verelim de güzel dualar ve kitaplar okuyalım.

Bir küçük kız gördüm hemen sana benzettim, selamsabah ettim, sesi dahi sana benzerdi. Senin hatırın için sokak ortasında yârenlik edip ahvalini sordum. Bir ihtiyar annesi varmış hasta, ona ekmek götürürmüş. On akçe para verip sevabını sana bağışladım. Allahuteala senden razı olsun, zira ben senden yer gök dolusu razıyım. Allah Şeyh Osman'ı (oğulları) bize bağışlasın, âmin ya Erhamürrahimîn, dahi ben kimsenin fikrinde ve hayalinde değilim. Bu muhabbetnamem boş gelmesin deyü bir bürüncük gömlek irsal olundu, şimdilik mazur olsun. İnşallah vademiz tamamında Padişah Efendimizden destur alırız ve gelip size kavuşuruz. Sizinle ol kadar çok sözlerim vardır ki bir ay yazsam tükenmez...

Karı-kocanın birbirine böyle ifadelerle hitap ettiği evde, herhalde huzur ve muhabbet eksik olmaz.

İbrahim Hakkı Hazretlerini bizlere tanıtan kitabı Marifetname günümüzde birçok kişi tarafından okunmakta ve bilinmektedir.Marifetname; astronomi, anatomi, coğrafya, tarih ve fizyoloji bilimlerine dair temel kavramların anlatıldığı bir ansiklopedidir. Yazar, eserinde tevhitinancı ve Vahdet-i Vücut gibi dinî - tasavvufi konuları da ele almıştır.

Ciltler dolusu kitaplar yazsak İbrahim Hakkı Hazretlerini anlatamayız. Bundan birkaç ay önce Ragıp Karadayı abimizin İbrahim Hakkı Hazretlerinin hayatını konu alan romanını okudum ve hayran kaldım. Tavsiye ediyorum.

KAYNAKÇA:

  1. Akot, Bülent; “Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Cilâu’l-Kulûb Adlı Risalesi ve Tahlili”, İslami Araştırmalar Dergisi, C. 22, sayı. 3, 2011.
  2. Altıntaş, Hayrani; Erzurumlu İbrahim Hakkı, MEB Yayınları, İstanbul, 1997
  3.  “Büyük Türk Düşünürü Erzurumlu İbrahim Hakkı Görüşleri ve Eserleri”, Diyanet Dergisi, C. 18, sayı. 3, 1979.