Temel tepe Sivas’ın kuzeyine düşen büyükçe bir alanı kapsar. Senelerdir acemi askerlerin eğitim alanı olarak kullanılan bu yerde Türkiye’nin her vilayetinden yüzlerce genç askerliğin acemiliğini burada geçirmiştir. Ayrıca Türk sinamasının şöhretli artistlerinin çoğu da acemilik devrelerini burada tamamlamışlardır.

Biz de cezaevinin birinci acemiliğini 12 gün burada kalarak tamamlayıp Erzincan’a gitmiştik. İkincisi birinciye göre çok şatafatlı oldu. Sivas Emniyeti ceza alan sanıkları toplamak için 1980 senesinin Ekim ayına rastlayan Ramazan ayının üçüncü gününün gece sahur vaktini seçmişlerdi. Sahur yemeğini yeni yemiştik ki kapı çalındı, açtım ki dört beş tane polis. İçeri girmek istediler: İçeri niye giriyorsunuz, beni almaya gelmediniz mi, dedim? Onlar içeri girmeden ben çantamı aldım dışarı çıktım.

Beni aldılar, Alibaba Karakolunun hücresine koydular. Biraz sonra kardeşim Ali’yi getirdiler, iki arkadaş daha geldi ve beşinci olarak ta kör Osman diye anılan Osman Kaya abimiz getirildi. Osman abinin sinirleri boşalmış, her tarafı zangır-zangır titriyor. Tutuyoruz yine durduramıyoruz. Bir metre büyüklüğünde ki hücre de ayakta dursak ta sığmadığımızı gördüler ve bizi oradan aldı İstasyon caddesinde o zaman Emniyet müdürlüğü olan binanın birinci bodrumundaki hücrelere koydular.

Her hücreye iki veya üç kişi koyuyorlar ama tabanlara su doldurmuşlar. Sudan iki santim yüksek tahtalar var, onların üzerinde duruyoruz. Sivas’ın henüz soğukları başlamadı ama hücreler oldukça soğuk. Bizler birinci bodrumun hücrelerindeyiz, ikinci bodrumdan feryat sesleri geliyor, belli ki birisine işkence ediyorlar. Biraz sonra aşağıda işkence ettikleri adamı merdivenlerin üstüne çıkardılar. Bir sivil memur, diğer iki memura dönerek bu çok pis kokuyor, bunu bir yıkayın dedi. Onlarda itfaiye hortumu kalınlığın da bir tazyikli su ile adamı bağırta-bağırta yıkadılar. Sonra aşağı götürüp yarım saat daha dövdüler, sonra da çıkarıp bizim hücreye bitişik hücreye koydular. Bizim arkadaşlar ısınsın diye bir sigara yaktı verdiler, iki avucunun arasına alarak bir dakika da bitirdi. Bir saat sonra gün ışıdı ve bizi de Emniyetten, karakollardan toplayarak Temel tepede ki dört katlı askeri binanın bodrumunda ki koğuşlara doldurdular.

Birkaç gün içinde Temel tepeye Sivas olaylarından ve Ülkücü memurlar derneğinden yetmiş beş kişi toplandı. Daha önce belirttiğim gibi 1980 senesinin Ramazan ayını yaşıyoruz. Askerler çok iyi davranıyorlar, sahur yemeğimizi, iftarımızı asker karavanasından yapıyoruz. Bizden başka tutuklularda var. Solculardan sanat okulu müdürlüğünü yapan iki isimli bir Müdür var. Yine ülkücü camianın yakından tanıdığı Kangallı Uğur Ulusoy da var. Koğuşların arasında ki boşlukta toplu halde teravih namazı kılıyoruz, bazen arkadaşlara tesbih namazı da kıldırıyorum. Her durumumuzla Yüce Allah’ın yardımına muhtaç olduğumuz bu yerde orucumuz, namazımız daha içten ve huşu içinde oluyor. Aramız da hemen yârin çıkmayı ümit edenler olduğu gibi aldığı cezayı bitirip çıkmayı hesap edenlerde var.

Sabah kahvaltısından sonra askerlerin nezaretin dışarı çıkıyoruz, kültürfizik hareketleri yapıyoruz. Voleybol, Basketbol oynayan arkadaşlarımız var. Bir hafta önce Emniyetin bodrumunda işkence edilen adamı da buraya getirmişler. Yanına yaklaşıp kim olduğunu, niye işkence ettiklerini sordum. Dedi ki: “O bodrum da on beş gün kaldım, her gün aynı şekilde işkence yaptılar ama ağzımdan bir tane söz alamadılar” dedi. Neyi soruyorlardı ki, dedim: Ben Kangal’ın bir Alevi köyünün muhtarıyım. Köy de kimde silah var, onu söyletmek istiyorlardı, ama söyletemediler” dedi.

İçerinin neşesi Uğur Ulusoy Abimiz. Her namazdan sonra yanıma geliyor, “Bekir cim benim bir harf suçum yok. Benim siyasi geleceğimi engellemek için tutuklayıp buraya getirdiler” diyor. Memurlar derneğinden ceza alan arkadaşlara yanaşıyor, sizi kanunsuz yere tutuklamışlar, yakında incelemem var kurtaracağım. Sizin için Kenan Evren ile görüşüp dilekçelerinizi vereceğim diye onları da yok yere ümitlendiriyor. Bir gün cezaevinin idarecisi yüzbaşı (ismini unuttum), bizi makamına çağırdı. Rahmetlik Kartalcı, Uğur Ulusoy ve ben Yüzbaşının makamında oturduk sohbet ediyoruz. Yüzbaşı aslında solcu imiş. Ama bizden çok etkilenmiş. Hoca o nasıl namaz kılıyorsunuz, yatıyorsunuz, kalkmıyorsunuz” dedi. Komutanım o tesbih namazı öyle kılınır” dedim. O arada uzun burnu olduğu için pinokyo dediğimiz Başçavuş içeri girdi ve Komutanım üzülerek söylemek durumundayım, Uğur Beyin tutukluluğu geldi” dedi. Uğur Abimiz kafayı masaya bir bıraktı, ağzı burnu kan içinde kaldı.

Bayramdan sonra bizi Erzurum’a gönderdiler. Uğur Ulusoy ve birkaç arkadaşı da daha sonra Erzincan’a gönderilmiş. Bizden sonra Sivas’ın tanınan siması Deli Mustafa (Hoca) da tutuklu getirilmiş. İçeri de darbe yapan askerlerin arkasından konuşuyormuş. Arkadaşlardan bir tanesi Hocam duvardaki deliklerden sesini alıyorlar. Yârin mahkeme de aleyhine delil yaparlar demiş. Rahmetli Mustafa Hocada ağzını o deliklere kapatmış “Evren Paşa çok yaşa-Evren Paşa çok yaşa” diye sesleniyormuş. İçerinin bazen böyle tatlı hatıraları da oluyordu.