Geçen haftaki yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Yirminci yüzyılın sonlarına gelindiğinde sağır, dilsiz ve görme engellilerin toplum içerisinde karşılaştığı önyargıları ortadan kaldırmak amacıyla, engellilerin ihtiyaçlarını gidermek ve değişen ülke koşullarında, sanayileşme toplumuna engellileri de entegre etmek isteyen Osmanlı devleti, bu amaçla Ferdinand Grati adındaki bir Avusturyalı eğitimcinin önerisiyle, 2. Abdülhamit döneminde 30 Eylül 1980 tarihinde Sağır, Dilsiz ve Âmâ mektebini açtırmıştır. Maarif nezaretinde memur olan Aziz Bey’in bu okulun açılmasında büyük emekleri görülmüştür. İlk pedagog Selim Sabit Efendi’nin oğlu Besim Bey Türkçe öğretmek amacıyla bu okula atanmıştır. Münif Paşa’nın maarif nazırı olduğu dönemde hizmet veren okul, Ticaret Mektebi bünyesinde eğitime başlamıştır. Din ayrımı gözetmeksizin mektep, her türden talebe kabul ederken, ilk yılda yirmi beş otuz öğrenci mevcuduna ulaşmış, daha sonraki yıllarda kırk beş öğrenciye kadar mevcudu artmıştır. Okulda kızlar da eğitim alabiliyordu. Okulun yatılı olması için uğraşılmışsa da başarılı olunamamıştır. Bu yüzden, çocuklarına birebir ders aldıran ailelerde oluyordu. Mektebin kendi arsası olmadığından çeşitli binalarda yer bulabilmiştir. İlk olarak İstanbul Ticaret Okulu’nun açıldığı binada eğitim veren okul, körler sınıfının da eklenmesiyle, Yerebatan’da Ayasofya Merkez Rüştiyesi binasının bir bölümü içerisinde eğitime devam etmiştir. Bu mektebe dönemin ileri gelen devlet adamlarının ve varlıklı ailelerin yakınları da başvurunca, eğitim yuvası bu kişiler tarafından desteklenmiştir. Okulun sürekli yer değiştirmesinin önüne geçmek amacıyla, müstakil bir binanın inşasına karar verilmiştir. 2 Ağustos 1904 yılında çıkarılan bir kararla tüm devlet memurlarının maaşından yüzde bir oranında kesinti yapılması istenmişse de bunda muvaffak olunamamıştır. Maarif teşkilatının sık sık değişmesi, II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi, Balkan ve Trablusgarp savaşının baş göstermesi, görme engelli ve sağırların eğitimlerinde gerilemeye yol açmıştır.

Sağırlar okulunda kısmi başarı elde eden Grati, körler okulunun açılması için de teşebbüste bulunmuş, 1890 senesinde sağırlarla eğitim veren körler okulu da binaya eklenmiştir. Sağır ve körler görüp duyamadıkları için yoldan geçen at ve arabaları fark etmeleri mümkün olamayabiliyordu. Bu amaçla sürücülerin öğrencileri fark edebilmeleri için, talebelere kırmızı kıyafet giydirilmesi kararı alınmıştı. Fakat bu kırmızı çuhadan ceket ve üzerinde kırmızı şerit bulunan üniforma giyme kuralına uymayan öğrenci ve öğretmenler, kazaların artmasına davetiye çıkarmışlar ve tekrar bu hususta uyarıya tabi tutulmuşlardır. Öğrenciler mektebe gidip gelirken genellikle ikişer ve kol kola gidip gelirler, iki kişiden oluşan bu gruptakilerden biri kör diğeri ise sağır olmaktaydı. İlk önce sağır olan çocuk, görme engelliyi buluyordu. Yolda giderken göremeyen çocuk, kulağıyla bir ses işittiğinde sağır olan çocuğa işaret etmek suretiyle onu ikaz eder, sağır çocuk da tehlikelere karşı göremeyen arkadaşını uyarırdı. 1915 yılında dilsiz ve sağır çocukların eğitimi üzerinde bir nizamname yayımlanmıştır. Bu nizamname, öğrenci alımları, öğretmen maaşları, yönetici ve idarecilerin görevleri konusunda idi. Körlerin eğitimi için de yine 1915 yılında nizamname yayımlanmıştır. Okutulan dersler ise körler ve sağırlar için farklıydı. Osmanlı Devleti Fransızlardan esinlenerek kullandığı, sağırlar alfabesini Grati’nin ve diğer öğretmenlerin uyarlamasıyla, küçük değişikliklerle Osmanlıca işaret dilini oluşturmuşlardır. Sağır ve dilsizler alfabeyi ellerinin on parmağıyla değişik şekiller yaparak tabir ederlerdi. Osmanlıca harflerin çoğu birbirlerine bitiştiğinden dolayı, hoca yazılması istenen kelimedeki harflerin işaretlerini eliyle verdikten sonra, yerine göre ayır ve bitiştir gibi, özel işaretler vererek kelimeler yazardı. Göremeyenler için de kabartma harfler Fransa ve Avusturya sistemlerinden alınıp uyarlamalar yapılmıştır. Sağır ve dilsizlere hüsnühat, hesap, kozmografya, coğrafya, resim, mimari gibi dersler okutuluyordu. Göremeyen öğrenciler ise, usul-i imla, mükâleme, ulum-ı diniye, hesap, musiki gibi dersler alıyorlardı. 6 Ağustos 1902 tarihinde Brüksel’de görmeyenlerin durumunun nasıl iyileştirileceği ile yapılan kongreye Esat Bey temsilci olarak gönderilmiştir. Esat Bey kongre sonrası ayrıntılı bir rapor hazırlayarak bunu II. Abdülhamid’e takdim etmiştir. Cumhuriyet sonrası görme engellileri yakından tanıyan Fuat Bey İstanbul’da tekrar bir okul açmışsa da, 1926 tarihinde Maarif Bakanlığının emriyle okul İzmir’e taşınmıştır. Artık görmeyenler mektebi müstakil bir binaya İzmir’de kavuşmuştur. Osmanlı döneminde bu okuldan mezun olan maddi durumu yetersiz, engelliler eğitim aldıkları sekiz yılın sonunda çeşitli mesleklerde devlet tarafından istihdam ediliyorlardı.

Kaynaklar:

1. Ramazan Günay, Halil İbrahim Görür, Ankara Üniversitesi Dergisi.

2. Bayram Kodaman, Abdülhamit Dönemi Eğitim Sistemi, Ankara 1999

3. Süleyman Gök, Dünyada ve Türkiye’de Sağır Dilsiz Okulları, Tarihçesi ve Eğitim Sistemi. İstanbul 1958.

4. Abdülkadir Özcan, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.