Yaradılış gayesi Allah Teala’ya kulluk olan insanın imtihan gereği dünyada önüne bazı engeller konulmuştur. Bunlar içimizdeki ve dışımızda ki engellerdir.

Yollarda bastonumuzla giderken, kulağımı dört açıyorum. Yaşlı amcalar yanımdan geçerken, bunlar bizden iyi diyorlar. Birkaç kadın, Allah yardım etsin diye bazen acıyan sözlerle bahsediyorlar. Tefekkür ettim, fiziksel engelimi ve Yaratıcımızı düşündüm. Dış dünyanın engellerini bir bir gözümün önüne getirdim. Fark ettim ki içimizdeki engeller dış dünyanın engellerinden kat kat fazla. En büyük engel nefsimizdir. İnsanlar önce kendilerini bilip nefislerini yenmelidir dedim.Nefis, vesvese ve ümitsizlik karışımını zehir olarak bizlere sununca sıkıntılar katlanıyor. Fiziken sağlam gördüğümüz dostlar, kafalarında büyüttüğü sorunlardan bir yumak oluşturup ruhen gelişecek hastalıklara kapı aralıyor.

İçimizdeki engelleri aşarsak dışımızdaki engelleri aşmak daha kolay oluyor. Kendini ve Rabbini tanıyan insan zor sandıklarının kolaya dönüştüğünü görüyor.

Nefis nedir sorusu aklımıza geliyor. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’ne göre nefis; “İnsanın özü, kendisi, kötü huyların ve süfli arzuların kaynağıdır”İslam âlimleri ise nefis için en kısa tabirle; “İnsanın içindeki müspet ve menfi temayüllerin bütünüdür” der. Bayezid-i Bistamî Hazretleri buyurdular ki: “Nefsimi ilahi yolculuk yapmaya çağırdım, nefsim yolculuk konusunda direndi ve bana zorluk çıkardı. Bende onu terk edip, nefsin süfli arzularını bertaraf edip Hakkın huzuruna yalnız yöneldim”. Yeis ve vesvese ile bizi bunalımlara sürükleyen nefis, benlik ve kibir silahını kullanarak bizi herkesten üstün olduğumuza inandırır. Psikolojide benlik ve ego diyede tabir edilen nefis, kalp gözümüzü kör ederek, bizleri elini gözüne kapayıp, gerçekleri görmek istemeyen, özü terk edip hakikati göremeyen kör hâline getirir. Evliyalar tasavvuf yolunda nefsi ayaklar altına almak için mücadele etmiş, Aziz Mahmut Hüdai Hazretleri, kadılık makamını bırakmış, iç sesinin ona telkin ettiği kötü sözlere aldırmayıp, Bursa sokaklarında ciğer satarak, büyük derecelere kavuşmuş. Ak Şemseddin Hazretleri, Hocası Hacı Bayram-ı Veli’nin yanında nefis terbiyesini öğrenerek, İstanbul’un manevi Fatihi olmuştur. Resulullah –sallallahu aleyhi ve sellem –Efendimiz, ümmetini nefis konusunda uyarmak için “Göz açıp kapayıncaya kadar bile nefsine bırakmaması konusunda Rabbimize sürekli yalvarmıştır. Ayrıca Peygamberimiz, “Tebük seferinden dönerken, ümmete “küçük seferden büyük sefere dönüyoruz” diyerek mücadelenin büyüklüğünü bizlere anlatmıştır. Yaşlılarımızın her vakit kullandığı söz hatırıma geliyor. Dua ederken, “Allah’ım bizi bize bırakmasın” derlerdi. Ne kadar güzel ve yüce bir yakarış olduğunu anladım. Nefsiyle olan münasebetlerinde galip olanlar, engelleri aşarlar. Dış dünyaya huzur içinde güvenle bakarlar. Yaradandan gelen iyiye ve sıkıntıya, İbrahim Hakkı Hazretleri gibi, “Kahrında hoş lütfunda hoş” diyerek hamt ederler. Hazret-i İsmail gibi teslimiyet şerbetini içerler. Yeis rüzgârına kapılmadan, Nuh’un gemisindeymiş gibi Rabbine güvenerek dünya gemisinde yolculuk yaparlar. Fani dünyanın geçiciliğini bilipkibre kapılmazlar.

Engelli kardeşlerimiz,“Fiziki engel nedir ki, Rabbim bizlere nefis engelini aşmayı nasip etsin.” diyerek dua ederler. Dünyadaki erişilebilirlik problemlerini kafaya takmazlar, Hakka giden yollarda ki engelleri aşmaya çalışırlar.