655—“Hızır ile İlyas her yıl Hac mevsiminde Mina’da bir araya gelirler.”
(Ali el Kari, el Esrar s. 106 h: 13 el Masnu; Şevkani el Fevaid s: 495 h: 71/1372; Süyuti ed Dürer; İbn Cevzi Mevzuat, 1/196; İbn Arrak Tenziuşşeria, 1/234: İbn Kayyum el Menar s. 67; Sehavi el Makasıt, s. 33-34)
İbn Hacer Askalani, bu konu da sabit olan bir şey yoktur, diyor. Ali el Kari diyor ki: Belki Askalani bu ifadesiyle hadisin sahih olmadığını söylemek istemektedir. Çünkü hadisi, Ukayli el Efrad kitabında Darekutni ve Asakir, İbn Hacer’den tahriç etmişlerdir.
656—“Peygamber, Hızır’ın yaptığı duâyı duyar ve ona kendisi için dua etmesi hususunda birini gönderir.” (Şevkani el Fevaid, s. 495-496, h: 71/1372)
Hızır ismi, Hz. Musa ile yolculuk yapan ve Kur’an’da “Kullarımızdan bir kul” diye geçen kişiye denir. Ayette geçen kişinin melek olma ihtimali çok büyük olmasına ragmen tasavvuf ehli ona Hızır demişler ve onu melek veya peygamber değil, veli ilan etmişlerdir. Ama öyle veli ki, peygamberler gibi bilgiyi kitaptan almıyor, direkt Allah’tan “Ledünni” ilim olarak alıyor. Öyle ki ona verilen ilim Hz. Musa’yı bile şaşkına çeviriyor. Yukarıda ki uydurma söze göre, peygamber Efendimiz de onun duasına muhtaç olduğu ima edilerek en yüce makama çıkarılıyor.
Bu hadisi, İbn Adiy, Taberani, İbn Asakir ve daha başkaları rivayet etmişlerdir. İbn Cevzi’nin de söylediği gibi hadis, uydurmadır. İsnadında bilinmeyen raviler ve hüccet olarak kabul edilmeyecek kimseler vardır. Hakim de bunu, Müstedrek adlı kitabında Enes’ten tahriç etmiştir. Enes demiştir ki, biz bir yolculuk sırasında Resulüllah’ın yanında bulunuyorduk. Resulüllah konakladı, bir de ne görsün vaidde bir adam şöyle dua ediyordu:
657—“Allah’ım, beni rahmete ermiş olan Muhammed ümmetinden kıl.”
Derken vadiye doğru dönüp baktığımda boyu üç yüz arşını aşkın (yani bu günkü ölçüye göre 204 m. Yetmiş altı katlı bir binanın yüksekliğinde. İster inanın, ister inanmayın.) aşkın bir adam duruyor. Ona bakmam üzerine bana: “Sen kimsin?” diye sordu. Ben de: “Ben Resulüllah’ın hizmetinde bulunan Enes b. Malik’im” dedim. Bu sırada o adam, Resulüllah nere de diye sordu. Ben de: “İşte orada senin sesini duyuyor” dedim. Bunun üzerine oda bana: Onun yanına var, benden selam söyle ve ona de ki: “Kardeşin İlyas’ın sana selamı var.” (Peygamber İlyas peygamberin sesini duyuyorsa, 204 metrelik bir adam yarım adım atsa, peygambere selam verirdik. Çelişkiye bakar mısınız?)
Bende hemen Resulüllah’a vardım, durumu kendisine ilettim. Nihayet adam geldi Resulüllah’a kavuştu, İkisi de kucaklaştılar, selamlaştılar ve her İkisi de oturup konuştular. İlyas, Resulüllah’a: “Ey Allah’ın Resulü! Doğrusu ben yılda bir defa yemek yerim ve bugün de benim iftar günümdür. Şimdi sen ve ben birlikte yemek yiyelim. Derken gökten her ikisine bir sofra indi. Sofrada ekmek, balık ve kereviz bulunuyordu. Her İkisi de ondan yediler ve beni de onunla doyurdular, birlikte ikindi namazı kıldılar, sonra da vedalaştılar. Daha sonra peşinden baktığımda göğe doğru yükselip gidiyordu.”
(Şevkani el Fevaid, s. 496, h: 71/1372)
Bir ölmüş peygamberin ağzından ve bir sahabenin ağzından bu yalanları kim uydurduysa Allah kahretsin, hesap günü yüzü kara olsun. Zehebi, bu hadisi uyduranlara “Hiç mi Allah’tan korkmadınız, hiç mi utanmadınız? Diyor.