Her haftanın ayrı bir gündemi var.

Geçtiğimiz hafta domates, biber ve patlıcan fiyatlarında ki fahiş artışlardan tutunda, Kartal'da kaçak yapılaşma neticesinde çöken binaya varana kadar bir çok konu gündemimizin ilk sırlarında yer aldı.

Ve yine Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullarda verilemesi planlanan Yoga Kursları'da gündemi meşgul etti. Ayrıca İçişleri Bakanlığının başlatmış olduğu “Öncelik Hayatın Öncelik Yayanındır!” eylemi de çok konuşulanlar arasında yerini aldı.

Terör, Mezhepcilik ve ırkcılık hala tüm dünyayı kasıp kavurmaya devam ededursun. Özellikle Müslüman coğrafya'da bir sabah uyandığınız da patlayan bir bomba akabinde onlarca canın öldüğüne yüzlercesinin de yaralandığına şahit olabiliyorsunuz.

Suriye hala tam bir muamma. Yarına dair hiç kimsenin verebileceği hiç bir garanti yok.

Gücü elinde bulunduran ülkeler sürekli birbirlerine diş göstermeye devam ededursunlar akan Müslüman kanı, harap ve turap olan Müslüman coğrafya.

Ve yine çeşitli suların derinliklerinde hergün kaybolan insanlık manzaraları. Artık alışıldık manzaralar olmaya başladı.

Haberler hemde ne haberler!

İçimiz artık cız etmiyor artık sokak kavgaları, namus cinayetleri, aile dramları haberlerinin ardından...

“Vay şerefsiz vay!”, “Sen ne alçaksın böyle!” vb tepkiler gırraa...

Bananeci, bahaneci, bireyselci ve bencil bireyler çokca..

Taklitcilik, tektipcilik, tekfircilik ve tefrika hastalığına yakalanmış olan birey ve toplumlar içine düşmüş olduğu bu hengameden kurtulmak için bir çaba içerisinde değiller.

İnsan o kadar değerli varlık ki. Hiçbir can, kim olursa olsun ister siyah ister beyaz, ister doğulu ister batılı, ister zengin ister fakir, ister şehirli ister köylü. Hiçbir can zalimlerin azgın iştahalarına yem edilemeyecek kadar, okyanusların derin sularına bırakılmayacak kadar, bir bombanın zerresine bile maruz bırakılmayacak kadar çok çok değerli.

Bugün geldiğimiz noktaya şöyle bir göz atıyoruz. Bilimin, bilişimin, teknolojinin, tıbbın, mühendisliğin vb hızla ilerlediğine şahit olmak ve hız çağında yaşamak ne mutluluk verici bir şey aslında.

Ama böylesine hızlı bir çağda umutsuz ve mutsuz insanlardan oluşan tabloların her geçen artması da bir o derece üzücü.

Geldiğimiz noktada yüreksel kuraklığın küresel kuraklıktan bin kat beter bir hal aldığına şahit oluyoruz. Batı'dan, batıl'dan, hegemonyacı ve kolonist toplumlardan beklentim çok düşük. Zira ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Umut yine bizde. Zira bizler tüm dünyaya asırlardır iyilik ihraç ederek yüz aklığı oluşturmuş bir milletin fertleriyiz.

O yüzdende hepimize çok önemli görevler düşüyor.

Herkes kendi evinin önünü temizlemesini bilmeli.

Tabelayı değil talebeyi önemseyen idareciler ve eğitimcilerin sayısı artmalı.

“Bir milletin asıl gücü; topu, tüfeği yahut tankı değil imanlı ve inançlı gençliğidir!” gerçeğini idrak ederek böyle bir neslin oluşması için seferberlik ilan edilmeli.

Ev ev merhamet şebekelerinin döşeli olduğu mahalleler oluşturmalı.

Aklımıza, ruhumuza ve benliğimize vahiyle abdest aldırmasını bilmeliyiz. Ülkeyi batıl emellere peşkeş çekmeye çalışanlara fırsat vermemeliyiz.

Aldatmayacağız, aldanmayacağız.

İyiliklerle yüreklere yürümesini bilmeliyiz.

Ne zulmeden olacağız nede zulme uğrayan..

Adil olmaktan, ahlaklı duruş sergilemekten, anlamlı bir hayat sürmekten ve amaçlı olmaktan asla taviz vermeyeceğiz.

Dik duracağız, diklenmeyeceğiz ve Allah'tan başka hiçbir güç ve otorite karşısında eğilmeyeceğiz.

Dert edineceğiz Allah'ın davasını. Zira bileceğiz ki Allah'ın davasını kim dert edinirse Allah'ta o kulunun derdini satın alır.

Ve bileceğiz ki Mü'minun Suresi 116. Ayette buyrulduğu gibi;

“Öyleyse, artık [bilin ki] Allah yüceler yücesidir; mutlak hüküm ve egemenlik Sahibidir; Nihaî Gerçektir; O'ndan başka tanrı yoktur; çok yüce, çok cömert hükümranlık makamının Sahibi O'dur!”

Kısaca;

Sen ben, biz siz onlar yani kısaca hepimiz aydınlık yarınlar için, geleceğimizin emin olması için, dört nala at koşturan zalim egemen güçlerin yer ile yeksan olması için duaya, duyarlılığa ve hakikat davasının sahiplenicisi bir nefer olmaya devam edeceğiz!..