Her gün yeni gelişmelerle karşı karşıyayız. Hiç bir şey bıraktığımız gibi değil. Yerinde sayan hiç bir şey yok. Bizim için battığını sandığımız güneş kimileri için aydınlık sabahın müjdecisidir. Her gün insanlar ölüyor. Kimileri eceli ile kimileri de katliam ya da zulüm yolu ile. Ama her ölenin bir gün yeniden doğacağını ve bu dünya da yapıp ettiklerinin  karşılığını göreceğini biliyoruz.

         Zerre kadar iyilikte zerre kadar kötülükte karşılık bulacaktır. Dünü, bugünü ve yarını birbirine eşit olan ziyandadır.

         Bizler çift kutuplu yani dünyası da ahireti de olan bir dünyanın adamlarıyız. Dünyayı ahiretten ahireti ise dünyadan soyutlayamayız. Allah için attığımız her bir adım bizi iyiye, güzele, doğruya , hak ve hakikate sevk etmelidir. Allah'lı düşünmek, Allah'lı yaşamak ve Allah'lı davranmak  zorundayız. Zira Allah demek anlam ve ahlak demektir.

         Bizi tek kutuplu dünyalılardan ayıran en önemli özelliğimiz de bu olsa gerektir.
         Tek kutuplu dünyası olanlar bağnaz, tutucu, çıkarcı, nemelazımcı, bedevice, önyargılı, vahşice ve ahlaksızca düşünebilir. Ama çift kutuplu dünyanın çocukları ahlaklı, onurlu, izzetli, müşfik , muslih, muhsin, hasbi ve harbi olmak zorundadır.
         Çift kutuplu dünyanın çocukları önyargılı/peşin hükümlü olamaz. Fikirsel, zihinsel yada düşünsel önyargının mahkumu olan insanlar her toplumun muhtemel felaketinin hazırlayıcısı olurlar.
         "Bilinçsizce geliştirilmiş önyargılar, alışkanlıklar ve bağnazlıklar insanı her durumda hakikatten uzaklaştırır." Atasoy MÜFTÜOĞLU
         “Kötü olan önyargı değil, önyargının sonyargı olmasıdır.”  İbrahim PAŞALI
         “Ne kadar hazin bir çağda yaşıyoruz, bir önyargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha güç!” Albert  EİNSTEİN

         Bugün değersizleşen, duyarsızlaşan ve dünyevileşen değer yargılarına sahip bir toplum olarak hayat kitabımız Kur'an'a ihtiyacımız çok daha fazladır.

         Açısı tam olmayan, yönü/istikameti Kabe olmayan, fikirsel, zihinsel ve düşünsel olarak alaboraya tutulmuş, bilinç savrulması yaşamış, ideolojik körlükler ve saplantılara maruz kalmış birey ve toplumların geleceğe dair sağlam adım atabilmeleri imkansızdır.
         Bundan tam 14 asır evvel bedevi bir halkı medenileştiren , vahşi bir topluluğu vahyileştiren, eşkıya bir kavmi evliya kılan peygamberin vahye tutunması ve vahiyle yürekleri yoğurmasındandır.
         Bizlerde bugün vahye tutunarak her türlü egolarımızı yenebilir, her türlü önyargılardan kurtulabilir ve insana insan gözüyle, müslümana kardeş diyerek sarılabiliriz. Zalimi hasmımız, mazlumu dostumuz biliriz. Egolarımızı frenleyemezsek, taklitci, bananeci, kibirli ve önyargılı bir tavır sergilersek gücümüzün kırılacağı ve birlikte yok olacağımız aşikardır.
      Kısaca;

    Biz birbirimizi Allah için sevmek zorundayız. İçimizde ki zalime, Kabil'leşen duygulara dur demek ve Habili dürtülere geçit vermek zorundayız. Zira Habil demek akletmek, barış, sevgi, kardeşlik ve merhamet demektir. Kabil demek ise zorbalık, kavga, kaos, kargaşa, düşmanlık, kin, nefret ve öfke demektir.

    Hangi meşrepten, mezhepten ve meslekten olursak olalım şeytanın iç güdülerimizi ayartıcı tuzağına düşmemeliyiz.
Zira; Doğru düşünmenin doğru karar vermenin ve doğruları hakim kılmanın temelinde önyargısız olmak yatar.