SÜLEYMAN EFENDİNİN TALEBELERİNİN 
MUHYİDDİN-İ ARABÎ’YE BAKIŞLARI. (5)
Süleymancı Kurslarında Muyiddin-i Arabi’ye bakışı anlattığımız bu bölüm de Şunu iyi hatırlıyorum ki, bizim kurslarda okuduğumuz altmışlı yılların ilk yarısında Kurslardaki Hocalarımız Vahdet-i Vücut fikrini kabul etmezlerdi. Bu fikrin İslam itikadına uymayacağını söylerlerdi. 
Fakat aynı Hocalar, Vahdet-i Vücut fikrini reddetmelerine rağmen Muhyiddini Arabiyi Şeyhi Ekber yani en büyük şeyh diyerek överler. Hatta onu gelecekten haber veren ve gaybı bilen bir keramet sahibi olduğunu şöyle anlatırlardı:
M. Arabi’nin Hangi kitabında yazılı olduğu veya kimin icat ettiği bilinmeyen bir gelecekten haber veren kerameti vardır. Derler ki: M. Arabi, “İza dehalessinü fişşın, Yezherul kabril Muhyiddin.” Yani: “Sin- Şın’a girerse, Muhyiddin’in kabri ortaya çıkar. 
Peki, Sin- Şın’a girmek ne demek? Sin, Yavuz Sultan Selim’dir. Şın ise Şam’dır. Bu anlamlara göre cümlenin manası şöyle oluyor. Sin, yani, Yavuz Sultan Selim; şın yani, Şam’a girince işte o zaman Muhyiddin’in bilinmeyen kabri ortaya çıkar” deniyor.
Hikaye şöyle kurgulanmıştır: Yavuz Sultan Selim, Mısır Seferinden Anadolu’ya dönerken Şam’a uğrar ve orada hanımı ile biraz kalırlar. Yavuz’un Hanımı Muhyiddinin kabrini rüyasında görür ve harabe halde olduğunu rüyadan uyanınca kocası Yavuz Selime haber verir.
Böylece Sin Şın’a girince M. Arabi’nin bilinen kabri Yavuz tarafından üzerine bir kubbe yapılarak ve kayıp olduğu söylenen kabir bilindiği yerde türbe yapılarak M. Arabi’nin gelecekten haber veren kerameti tamamlanmış olur.
Muhyiddini Arabi’nin tasavvuf dünyasına kattıklarından bazıları da Ricalül Gayıp, Ricalüllah, Üçler, Yediler, Kırklar, Üç yüzler, Beş yüzler. Ümena, Büdela, Ahyar, Abdal gibi isimler sıfatlar İslam’da olmayan ama Tasavvufçuların ürettikleri Hurafelerdir.
M. Arabi’nin iddialarından birisi de Firav’vunun imanıdır. Arabi, diyor ki: Firavun’un “Ene Rabbikümül Ala” yani, ben sizin yüce Rabbinizim demesi doğrudur. Vehdeti Vücuda göre her şey Allah olduğuna göre Firavun da Allah’ın bir cüzü oluyor. Firavun, boğulacağı zaman, “Ben Musa’nın Rabbine inandım” dediği için hata etmiştir” diyor.
Son olarak M. Arabinin yanlış inançlarından birisi de “Putlara İbadet” etmenin yanlış olmadığını söyler. Çünkü onun inancına göre herşey Allah’ın bir cüz-i ise Putlar da Allah’ın bir parçası olmuş oluyor. O halde putlara tapan da Allah’a tapmış olur” diyor.
Bu yazdıklarım ve yazmadıklarım ile bir çok konuda şirke düşen M. Arabi’yi, kendi zamanının bir çok üst düzey alimi, Kadısı dinsizlikle suçlamış, idam edilmesini istemiştir. Fakat tasavvufçuların zamanın siyasilerini etkilemeleri ile öyle bir akıbetten kendini kurtarmıştır.
Süleymancılarla yaşadıklarımızı anlatmaya devam edeceğiz: