Timur Han’dan sonra ye­ri­ne geçen oğ­lu­nun za­ma­nın­da, bir hoca vardı. Bu zat ömrü bo­yun­ca tek cümle kul­lan­dı. Bi­ri­si (Ne ya­pı­yor­sun?) veya (Na­sıl­sın?) dese,
na­si­hat is­te­se hep, (Ha­ram­dan sa­kı­na­nı Al­la­hü teâlâ korur) derdi. Yeni sul­ta­na gelip de­di­ler ki:
— Filan hoca sü­rek­li böyle diyor, başka bir şey söy­le­mi­yor. Duası da mak­bul bi­ri­si…
Sul­tan bu işte bir hik­met ol­du­ğu­na inan­mış­tır ama her­ke­sin şahit ol­ma­sı için tec­rü­be­ye karar verir.
"gidin bir yer­den koyun çalın ge­ti­rin. Ho­ca­yı da ça­ğı­ra­lım ba­ka­lım duası kabul ola­cak mı?"
Adam­lar çal­dık­la­rı ko­yu­nu pi­şi­rip, ho­ca­yı sa­ra­ya ça­ğır­dı­lar. Sul­tan dedi ki:
— Gelin hocam, siz baş­la­yın, siz baş­la­ma­dan biz baş­la­ma­yız.
Hoca bes­me­le çekip, koyun etini afi­yet­le yedi. Ye­me­ği ye­dik­ten sonra sul­tan dedi ki:
— Hocam bun­dan sonra yap­tı­ğı­nız du­alar her­hal­de kabul ol­ma­ya­cak…
— Ha­yır­dır, niye?
— Hocam, siz böyle söy­lü­yor­su­nuz; ama biz de koyun çal­dır­dık, size bu ça­lı­nan ko­yu­nu ye­dir­dik, siz de haram ye­di­niz. Bun­dan sonra du­ala­rı­nız kabul ol­ma­ya­bi­lir,
bizi af­fe­din.
— Bu koyun eti bana helal, size ha­ram­dır.
— Ha­yır­dır hocam! Ça­lın­dı­ğı­nı bil­me­di­ği­niz için mi size haram değil?
— Haram ol­ma­dı­ğı­nı öğ­ren­me­niz için, gidin bunun sa­hi­bi­ni ge­ti­rip, ona sorun!
Sul­tan adam­la­rı­nı gön­der­di, bir ka­dın­ca­ğı­zın ko­yu­nuy­muş. Ka­dı­nı ge­tir­di­ler. Hoca da, per­de­nin ar­ka­sı­na geçip sak­lan­dı. Sul­tan dedi ki:
— Ku­su­ra bakma anne, biz böyle böyle yap­tık. De­ğe­ri neyse ve­re­lim de, hak­kı­nı helal et!
— Ah, siz beni yak­tı­nız, mah­vol­dum.
— Ha­yır­dır anne, ne oldu?
— Bu koyun doğ­du­ğu zaman, bunu gü­zel­ce bes­le­yip, semiz hale ge­lin­ce el­le­rim­le pi­şi­re­rek, ha­ram­dan sa­kı­nan o mü­ba­rek ho­ca­ya ikram ede­yim diye niyet et­miş­tim,
bunu ya­pa­ma­dım, onun için çok üzül­düm.
Hoca sak­lan­dı­ğı yer­den çıkıp dedi ki:
— Sul­ta­nım, in­şal­lah öğ­ren­di­niz, ha­ram­dan sa­kı­na­nı Al­la­hü teâlâ korur.