Resulüllah’ın Hücresinde hizmetçilik yapan bir şeyh Ahmet varmış. Varmış diyorum böyle bir kişinin varlığı ispatlanmamıştır. Bu kişi Peygamberimizi rüyasında görmüş ve Peygamberimizden aldığı, insanlar arasında yaymasını istediği vasiyet, son yüzyıl içinde Allah’ı Resulüne nispet edilen çirkin iftira ve yalanlardan biridir. Bu vasiyeti yaymak için sonuna bir de korkutma notu ilave edilmiş, “Eğer bu vasiyet ve dua okunup Mahalleden yedi kişiye ulaştırılmazsa dünyada çocuklarının başına felaket gelir, evi yanar ve daha birçok bela, musibete uğrar. Ahirette ise Peygamberin şefaatinden mahrum olur ve cehenneme gider.” Böylece tehdit edilerek cahil Müslümanlar korkutulmuş ve bu uydurma vasiyet ve dua birçok İslam memleketlerinde elden ele dolaşır hale gelmiştir.

Tasavvuf ehlinin birçok ileri gelenleri Rüya, Keşif ve ilham yoluyla Allah’ın Resulünden hadis aldıklarını iddia etmişlerdir. Bu iddialarına temel olarak ta şunu söylerler: “Peygamberler vasıtalı olarak Allah’tan ilim alırlar. Veliler ise doğrudan vahiy yoluyla ilimlerini Allah’tan alırlar. (Bu iddiaları da gösteriyor ki veliler, nebilerden birkaç gömlek üstündürler? Haşa)

Nitekim Sudanlı veli Ahmet Ettayyip (1823) Samaniyye tarikatı şeyhi, Abdülkadir Mahmud’un (El Fikrüs Sufi) isimli kitabında der ki: “Veliler ilimlerini doğrudan Allah’tan alırlar.

Bunların delilleri de Hızır’la Hz. Musa arasında geçtiği Kur’an da anlatılan kıssa oluyor. Hz. Musa Peygamber olduğu halde Hızr’ın bildiğini bilemiyor, Hızır da Allah tarafından kendisine bildirilen ilimle (Ledünni ilim) biliyor. Dolayısıyla Veli olan Hızır, Peygamber olan Hz. Musa’dan daha bilgili oluyor. Tabi orada Hızır dedikleri kişinin veli olması da tasavvuf ehlinin uydurması O kişinin Peygamber olmadığını kim iddia edebilir?

İbn Arabi de 600 yıl önce velilere gelen vahiden söz ediyordu. Yalnız O, Nebilere gelen vahyin kendilerine haber verilmesi olarak yorumluyordu. İbn Arabi’ye göre kendisine bir nebinin şeriatından haber verilen kimse, bizzat o şer-i hükümleri Resul’den duyan Sahabe konumuna sahip oluyor.

Büyük Sofilerin Âlimlerinden Ebu Talip el Mekki (Ö: 966) Kutü-l Kulup adlı eserinde bazı velilerin Rüya yoluyla Allah’ın Resulüne hadis tashih ettirdiklerini nakleder. Yine Sülemi (1021) ve El Kuşeyri (1072) aynı tarzda nakillere yer vermiştir. El Kazeruni (1035) Rüyasında Peygamberimize “Ey Allah’ın Resulü! Tasavvuf nedir” diye sorar. Allah’ın Resulü de “Tasavvuf davaları terk, manaları setretmektir. (Nefahat, 313)

İbn Arabi’nin Füsusül Hikem adlı eserini Peygamberden alıp öylece yazdığını iddia etmesi, tasavvuf ehli arasında keramet olarak değerlendirilmiş ve bu yolla hadis rivayeti de veliler arasında yaygınlaşmıştır. Cahil tasavvuf ehli, fakih muhaddislere karşı nefretlerini artırmış ve dinde hadis uydurma yolunu genişletmişlerdir. Hatta birçok tarikat ve tasavvuf ehli bu rüya işini daha ileri götürerek kendilerinin ve müritlerinin rüyada Allah’ı gördüklerini iddia etmişlerdir. M. Nusret Tura mektuplarında bir müridinin Allah’ı on iki yaşında bir çocuk suretinde gördüğünü söylemiştir. Bu durumun da müridin rabıtasının zayıflığına bağlayarak eğer Mürit rabıtasında kavi olsaydı Allah’ı delikanlı olarak görürdü” demiştir.

Güneydoğu medreselerinde Mollalık yapmış birisi anlatıyor: “Sofilerden bazılar Allah’ı Rüyaların da koltuk üzerine oturmuş elinde sigarası olan güçlü bir insan suretinde gördüklerini anlatırlarmış. Bu tür inanç ve bilgiler Müslümanlar arasında Allah’ın Resulünün beyan ve tebliğ ettiği akide, edep, ilim ve ahlaka gizli ve açık muhalefeti beslemekte, şirkleri ve bidatleri yaygınlaştırmaktadır.

Yine aynı konuda İbn Arabi ilham yoluyla gelen hadis tashihini güçlü bir şekilde savunur. İsmail Hakkı Bursevi ise (1737) Keşif ve İlham yoluyla sahih olan bir şeyin, nakil yoluyla gelenden daha sahih olacağını iddia eder. Çünkü keşif ve ilham da ve hayal olmaz. Onda tam bir kesinlik ve Hakkal yakin hali vardır. (Kenzi Mahfi s. 10-11)

İbn Arabi’den Alınan bir haberle bu bahsi bitirelim inşallah: “Allah kendisini kesif hale Yoğunlaştırarak) getirdikten sonra kendi varlığını kâinat olarak yaratmıştır” demektedir.

Tasavvuf üzerine yazılmış birçok kitap, menkıbe ve tefsirde yüzlerce ve binlerce uydurma hadis olduğu halde, hala bu kitaplar basılmakta ve hala önemli bir okuyucu kesim tarafında okunmaya devam edilmektedir. İlim adamlarına düşen bu kitaplardaki uydurma hadislere dikkat çekmek ve Müslümanları bu konuda bilgilendirmektir. Üzülerek belirtelim ki, hala önemli ölçü ve düzeyde kitap basan bazı yayın evlerinin birçok tasavvufi eserde öyle hadisler rivayet edilmektedir ki, bunları okuyunca insanın tüyleri diken-diken olmaktadır. Bu yayınlanan kitaplarda birçok söz, tevhid inancına, Kur’an ve Resulün sünnetine açıkça aykırı olduğu gün gibi ortada iken, bu kitapların yayınlanmasına ve hazırlanmasına katkıda bulunan akademisyenlerin, eleştirip yapılan yanlışlara değinmemeleri insanı gerçekte hayrete düşürmektedir. (Mevzu hadisler, Takdim bölümü, M. Emin Akın Hoca)

 

- - - -