Deveye inişi mi seversin, yoksa çıkışı mı diye sormuşlar, Deve; düze kıran mı girdi demiş. Gerçekten de düze kıran mı girdi! Bunca bilgi kirliliği içinde deveyi yokuşa veya inişe mahkûm etmek akıl karı değil?

Et kokarsa tuzlanır, Ya tuz kokarsa?  İşte bu kısmı kimsenin aklına gelmediği için cevabı yok ya! Belki de tuzun kokmasının imkânsız gibi görülmesinden olsa gerek. Hâlbuki tuzun da koktuğuna şahit oluyoruz. O halde gerisini, tuzun koktuğuna şahit olan atalar tamamlayacak. Yani sizler!

Emperatif, zorlayıcı, emredici unsurlar ile toplumun üzerinde bir egemenlik alanı oluşturmak totaliter rejimlerin beslendiği memedir. Bırakınız su mecrasında aksın. Doğal akış yönünü teknolojik(!) üstünlüğünüze güvenerek, değiştirmeye kalkışırsanız doğanın intikamı ağır olur.

 Biliyorsunuz tsunamiler falan teknoloji dinlemiyor. Hatta bazen öküzler başını sallayınca dünyamızın, öküzlerin başında durduğuna inanan insanoğlu(!) depreme yer sallandı diyordu? Görünen o ki toplumsal bir sarsıntı yaşanacak. O halde toplum öküzlerin başının üstünde mi duruyor ki sallantıdan payını alacak!

Hukukun, Etiko-normatif, yani ahlaken nasıl davranılması gereken boyutunu unutup emredici, zorlayıcı unsurlarını öne sürerek içine düşülen çukurdan çıkmaya çalışmak, siyasetin görevi sayılan hukukun işleyebileceği alanı kendi emelleri için düzenlemesine dönüşür. İşte o zaman da tuzun kokmasına vesile olacak sorunlar oluşur.

Adalet duygusuna zarar verecek eylemler ile kişiler ve kurumlar arası güvene halel getirecek davranışlar, toplumsal çürümenin hızını artırır. Ortam gerçekten güven bunalımını artırıyor. İnsanlar ötekileştikçe ve bu alan büyüdükçe sorunlar daha da çözümsüzlüğe doğru gider. En önemlisi de “Din” referanslı toplumsal çoğunluğun,  dünyevi ihtirasları için girdiği çamurun içinde debelenmesi, güzel dinin yüceliğine zarar veriyor farkında değiliz.

Yönetmek-Hükmetmek ikilemi arasında kalmış fakat kişisel ihtiraslar uğruna hükmetmeyi tercih etmiş yöneticilerin içine düştükleri durum, kendileri içinde bir felaket oluşturur. Belki içinde bulundukları süreçte etraflarındaki biatçı tayfanın da etkisi ile reel gerçeklerden uzaklaşsalar da bir gün mutlaka gerçekler ile karşılaşacaklardır.

                O bir gün tuzun kokmuş olduğu ve telafisi mümkün olmayan zararların yaşandığı bir gün olmaz inşallah. Zira Kitle psikolojisine dâhil olmuş bir kişinin, içinde bulunduğu kitlenin aidiyet gücü, onu her türlü korkudan uzaklaştırıp, manipüle edilmesine fırsatlar verir. Çoğu zaman sonradan pişmanlık duyulan kararların verildiği görülmüştür.

Söze deve ile girdik, deve ile çıkalım isterseniz. Deveye sormuşlar, sırtın neden eğri? O da nerem doğru ki demiş?

 

 

- - - - - - -