Günümüz dünyasında kulağımız, ülkelerden gelen zulüm çığlıklarını duyuyor, gözümüz televizyonlarda yaşanan dramlara şahitlik ediyor. Meydana gelen felaketlerde dünya nüfusu içerisinde engellilik oranları her gün artış gösteriyor. Ülkemiz ve bir avuç Müslüman hariç, dünya halkları duyarsız.

Biz engelli vatandaşlarımız da bu duyarsızlıktan nasibimizi alıyoruz.

Türk tarihini incelediğimizde İslam ve Osmanlı Devletinde; yaşlıları, engellileri, korumak için vakıflar kurulmuş. Kul hakkından o kadar korkan insanlarımız olurmuş ki, “karınca basmaz” diye tarif edilen, bastığı yere çok dikkat eden yüce gönüllü insanlarımız varmış.

Bir Müslüman kardeşimin ayağı takılıp incinmesin diye yolda görülen taşlar kenarlara çekilir, yollardan engeller kaldırılırmış. Günümüzde aynı şekilde bir hassasiyet kaldı mı diye kendimize bir soralım.

Bırakın yollardaki taşları çekmeyi, kaldırımlara araba park ediyoruz, esnaf kardeşlerimiz satacakları ürünleri kaldırımlara diziyor, yol üstü sohbetlerimiz bizler için vazgeçilmez bir tat oluyor. Ama engellilerimiz bu zor durumlarda ne yapıyor diye hiç kendimize soruyor, onlarla empati kurabiliyor muyuz?

Ankara Yenimahalle’de yaşanan bir olayı hiç unutmuyorum; yürüme engelli bir kardeşimiz kaldırımda park etmiş arabaları görünce akülü arabasıyla caddenin kenarından gitmeye çalışmış ve kazada hayatını kaybetmişti. Çok etkilendiğim bir olaydı.

O zaman demeliyiz ki; bir engelliyle karşılaştığında asla “neme gerek” deme, mutlaka “bana gerek” de,” “ne oldum” deme, “ne olacağım” de, engellilerin hakkını ihlal etmekten, onları ihmal etmekten kaçın.

Kendine güvenme ne olur ne olmaz

Duyarlı ol bana deme bir şey olmaz,

Engelliye yardım eden pişman olmaz,

Duyarsız olma arkadaşım hesap var.